Şimdilerde Amerikan bayrağını yorgan yapıp uyuyan Can Dündar’a anlatamamıştık.
Devlet sırlarını açıklamak suçtur.
Can Dündar, sadece devlet sırlarını açıklamamıştı.
İftira da atmıştı:
MİT TIR’larında güya görüntülenen silahların “DEAŞ” terör örgütüne gittiğini iddia etmişti.
Savcı, “Bu silahların terör örgütlerine gönderildiğine ilişkin bir kanıtınız var mı?” diye sormuştu.
Can Dündar, “Hayır, yok” demişti.
MİT TIR’ları hadisesi, klasik “devlet sırlarını faş etmek” suçlamasının ötesinde, sofistike ve organize bir casusluk faaliyetine işaret ediyordu.
Savcılık, olayın, “karşı casusluk” boyutunu da kurcaladı ve mebzul miktar delil ele geçirdi. Yani Can Dündar, devlet sırlarını faş etmekle kalmamış, organize bir casusluk faaliyetinin parçası (belki de en önemli parçası) olmuştu.
Oda TV olayına gelince...
Önce bu siteyle ilgili kişisel düşüncelerimi dile getireyim:
Sevmem...
Darbecidirler...
14 ve 15 Temmuz’da, FETÖ’cülerin kazanması için vaziyet aldılar.
Habercilik anlayışlarını, tarzlarını, meseleleri ele alış biçimlerini sevmem ve yaklaşımlarını son derece “haince” bulurum.
Soner Yalçın tarzıdır bu...
Soner, sitesiyle ne kadar ilgileniyor bilmiyorum ama, çalıştırdığı elemanların tümü aynı habercilik yaklaşımını ve dilini temellük etmiş durumda. Denilebilirse, sitede, irili ufaklı onlarca Soner Yalçın yazıyor.
Bir de, mezhepçi (gizli mezhepçi) bir tarafları var.
Bunu gizlemeyi başaramıyorlar.
Nerede, içinde “Alevi” geçen bir cümle duysalar, hemen harekete geçip beyan sahibini mezhepçi ve Alevi düşmanı ilan ediyorlar... Böyle binlerce habere imza attılar.
Benim Oda TV’yle uzun boylu bir dalaşım olmadı.
Uzak durmaya çalışırım böyle heriflerden.
Bir tarihte, “Hasan” isimli bir kifayetsiz muhterisi tebelleş etmişlerdi başıma. Benimle gizli gizli polemik yaparmış... Daha doğrusu, bilgi yarıştırırmış... Geç fark ettim.
Site, uzun süre, Fetullahçılar tarafından hedefe konulmuş olmanın ekmeğini yedi. Oradan bir tür dokunulmazlık elde etmeye çalıştı. Ama yöntem olarak Fetullahçılardan farklı değildi.
Bugün sitenin “iki başat ismi” sayılan gazeteciler, vaktiyle, FETÖ’nün kurdurduğu “Karşı” gazetesinde ter dökmüşlerdi. Bol bol tape ve illegal dinleme kaydı yayınlamışlardı. Sonra Oda TV’ye geçip, anti-FETÖ’cü oldular. Yani, vaktiyle FETÖ tarafından hedefe konulmuş olsalar da, “Erdoğan düşmanlığı” temelinde ortak bir siyasete ve bakış açısına sahipler.
Bir şey daha:
Oda TV Türkiye’yi sevmiyor.
Denilebilirse, Türkiye’ye karşı nefret dolular.
Son 17 yılda binlerce, belki yüz binlerce haber yaptılar; içlerinden bir tane olumlu haber yok: Her şey kötü, her şey berbat...
İşledikleri cürüme gelince...
Bunu hep yapıyorlar.
Devlet sırlarını faş etmenin cezasının ağır olduğunu bile bile yapıyorlar.
Hem suç işliyorlar, hem de “FETÖ de vaktiyle bizi tutuklamıştı” diyerek dokunulmazlık elde etmeye çalışıyorlar.
FETÖ’nün gadrine uğramış olmak, hele Oda TV bürosunun duvarlarını Atatürk fotoğraflarıyla donatmak cezadan vareste kılar mı insanı?
Dün, savcılık bir açıklama yaptı. İşin içinde “karşı casusluk” faaliyeti olduğuna ilişkin önemli deliller bulunduğunu bildirdi.
O zaman yapılması gereken şudur:
Oda TV’nin iç ve dış ayağını bulmak.