Böyle bir pislik ve rezillik olamaz... Yalan yazıyor, iftira atıyor, asparagasın dibini buluyorlar... Yalanları yüzlerine vurulduğu halde hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyorlar.
Hayır, sadece yollarına devam etmiyorlar, yaptıkları rezilliği başka rezilliklerle kapatmaya çalışıyorlar...
İletişim Başkanı Fahrettin Altun’a yaptıklarını hatırlayacaksınız.
Boğaz’da yalısı olduğunu iddia etmişlerdi.
Sanatçı Şükriye Tutkun, “Hayır, öyle bir şey yok. Fahrettin Bey Kuzguncuk’tan benim komşumdur. İftira atıyorlar!” deyince, bu defa ona yöneldiler... Hem de en çirkin sözcüklerle: “Sümüklerin Efendisi...”
Son numaralarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çektiler.
Beştepe’den yollanan hediye paketlerinde virüs kaynıyormuş.
Bu rezalet haberi “bir iddia” ya dayandırdılar.
Hangi iddia?
Müddei kim?
Kaç pakette virüs tespit edilmiş?
Kim (hangi kurum) tespit etmiş?
Bunların cevabı yok.
Maksat iftira atmak ve algı oluşturmak...
Uğur Dündar, ismi cismi bilinen FETÖ’cülerin tasfiyesi üzerine şöyle yazmıştı: “Cumhuriyet’in kalesi geri alındı.”
Gelişmeleri biliyorsunuz...
Gazeteye “sahiplik” eden vakfın yönetimi değişince, gazetede peş peşe istifalar yaşandı.
Bir grup gazeteciye de görevden el çektirildi.
Daha doğrusu, kovuldu.
FETÖ, operasyonel gücünü yitirmeden önce de (2013’te de) böyle bir şey olmuş, vakfın yönetimi değişmiş, peşinden istifalar ve görevden el çektirmeler yaşanmıştı.
Daha açık bir ifadeyle söylersek, FETÖ düşmanı saf Kemalistler gitmiş, “solcu-liberal” etiketi taşıyan Fetullahçılar gelmişti.
Gazetenin başında da, “Atatürk”le problemli Batı’nın adamı Can Dündar “atanmıştı...”
Uğur Dündar, “Gittiler” diyordu.
Hayır, gitmediler.
Sapasağlam duruyorlar ve operasyonlarına devam ediyorlar.
Gazetenin son 7 yıllık yayın politikasına bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız.
Hiç imtina etmeden PKK’yı ve HDP’yi sahiplendiler. Sürekli PKK terörüne mazeret ürettiler... Türkiye’ye yönelik “dış” operasyonlara “yayın desteği” sağladılar... Savcı katleden örgütlerin sözcülüğüne soyundular...
FETÖ bahsine ise hiç girmediler...
Başbakana “fiziki takip” uygulayan polisler, görevini savsaklayan ya da kötüye kullanan savcılar, “yasa dışı dinleme kararı” veren hâkimler, “himmet topluyoruz” bahanesiyle işadamlarına çöken maliyeciler, sınav sorularını çalan profesörler, sahte belgeye “sağlamdır” raporu veren Adli Tıp’çılar, kriptolu telefonların şifresini çözen TÜBİTAK’çılar, 15 Temmuz’da ülkeyi işgale açan generaller...
Biz bunları Cumhuriyet’te göremedik.
Devletin “güvenlik sorunu” olarak gördüğü hiçbir örgüt bu gazetenin ilgi alanına girmedi.
Bir tek “kumpas” haberi yayınlamadılar... Bir tek dinleme skandalına yer vermediler... Pensilvanya’ya hicret ettiğini söyleyen sahtekârla ilgili, “laf ola beri gele” kabilinden de olsa, herhangi bir itiraz geliştirmediler. Bu konuda hâlâ tavana bakıyorlar.
Sürekli “meşruiyete” saldırdılar ve bunu sistematik hale getirdiler.
Kemalizm’i “koruyucu kalkan” olarak kullanmalarına bakmayın
Cumhuriyet hâlâ FETÖ’nün kontrolündedir.