u yazıyı, Muharrem İnce’nin şimdiden “efsaneleşen” (!) konuşmasını beklemeden yazıyorum.
Bekleseydim de, bu yazıdan fazlasını söyleyemezdim size.
Çünkü, “beklenen” konuşmasındaki bütün sorulara önceki gün basın toplantısında cevap verdi.
Parti kuracak mı, kurmayacak mı?
Kurmayacak...
Eski genel başkanlarla görüştükten sonra o ihtimali kendi elleriyle ortadan kaldırdı. Ayrıca parti kurarsa yok olacağını biliyor.
Parti kurmayacakmış... Hareketini parti içinde devam ettirecekmiş. Maksat partiyi büyütmekmiş.
Laf aramızda, hizip kuracağını ilan ediyor.
Keşke bu konuları, yılların “hizip lideri” Deniz Baykal’a danışmış olsaydı. Baykal’dan alacağı ders, “hayat dersi” olacaktır eminim. (Emin değilim aslında. Belki de Deniz Baykal akıllanmamıştır. Gözü hâlâ o eski çöplüktedir.)
Peki, başka ne yapmayacak?
Partisinin aleyhinde hiç konuşmayacakmış.
Bu da, parti kurmayacağının teyidi bir bakıma...
Partin hakkında konuşmayacaksan, muhalefet anlayışını eleştirmeyeceksen, “yenmiş de yenmiş” gibi parlak çıkışlar yapmayacaksan niye muhalefet bayrağını açtın? Farklı ne söyleyeceksin? Engin Ardıç’ın ifadesiyle, kuantum fiziği mi anlatacaksın?
Başka?
Muhalefet edebilirmiş ama CHP’den ayrılmayı asla düşünmüyormuş... Ayrılırsa da, bu CHP’yi kurtarmak için olurmuş.
Bu da kuvvetli teyit...
Parti kurmayacak.
Peki, “beklenen” konuşmasından önce düzenlediği basın toplantısında başka neler söylemiş?
Okuyalım: “CHP ile özdeşleşen ön seçim artık yok. Kurultaylarda 5 dakika konuşabilmek için büyük mücadele vermek gerekiyor. (….) Bugün kurultayda CHP Genel Başkanı bir konuşmacıyı dahi dinlememiştir, çekip gitmiştir. Kurultayın seçmediği PM üyesini iki satırlık yazı ile atayan, ‘ben Genel Başkan Yardımcısı görevini ona veririm’ diyerek kurultay iradesini tanımayan bir Genel Başkanımız var artık. Önce dostlarına değil, önce kendi evlatlarına güvenmelidir.”
Konu, dönüp dolaşıp buraya gelecektir.
CHP’de “parti içi demokrasi” sizlere ömür...
İnce’nin ve diğer muhaliflerin anlatmaya çalıştığı şey bu...
Parti, yönetim anlayışı olarak eskiye (kendi mazisine) dönüyor.
Eskiden bir “Şef” vardı...
Bütün işleri hallediyordu...
Şimdi de “Şef Kemal” düzeni kurulmak üzere...
Diyebilirsiniz ki, “Bütün partilere hak gördüğün bir şeyi niçin CHP’den ve Kemal Kılıçtaroğlu’ndan esirgiyorsun?”
Esirgemiyorum...
İsteyen, partisini istediği gibi yönetir. Size ne, bize ne!
CHP, “parti içi demokrasisi”yle övünmeseydi bu yazıyı yazmayacaktım.
Muharrem İnce’ye gelince...
Bugünkü (dünkü) basın toplantısında farklı bir istikamete gideceğini açıklarsa, benim için de sürpriz olacaktır.