Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “FETÖ’nün siyasi ayağı” konusuna kendince bir “açılım” (!) getirmiş.
Özetle şunu söylüyor: “Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanamayacağına ilişkin 26 Haziran 2009 tarihli yasayı kim çıkardıysa, FETÖ’nün siyasi ayağı odur.”
Uyanık İlker Başbuğ böylece bir taşla iki kuş vuruyor:
BİR- Kanun teklifinde imzası bulunan AK Parti milletvekillerini ve dönemin hükümetini töhmet altında bırakıyor.
İKİ- Kanun teklifine “evet” oyu veren Meclis’in bir bölümünü FETÖ’nün siyasi ayağı ilan ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İlker Başbuğ’un bu beyanına sinirlendi ve “dava açın” dedi.
Hazır dava açacaklar için, ben de, “delişmen” komutan İlker Başbuğ konusuna bir “açılım” getirmek istiyorum.
Bakalım, tanıyalım... Kimmiş bu İlker Başbuğ?
Kendisi, bir ara, AK Parti hakkındaki kapatma davasına delil üreten künyesiz internet sitelerinden sorumlu tutuluyordu.
Galiba yargılandı ve beraat etti.
Mekanizma şöyle işliyordu: Sonradan askeri kaynaklar tarafından organize edildiği ortaya çıkan künyesiz internet siteleri, “Lisede namaz”, “Topraklarımız İsrail’e satılıyor”, “Erdoğan bir kez daha laikliğe verdi veriştirdi” türünden haberler yapıyor, bu haberler Yalçın Bayer gibi zehir hafiyeler tarafından Hürriyet gazetesine “alıntılanıyor”, oradan da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesine giriyordu...
Bazen de tersi oluyordu.
Haberi Hürriyet gazetesi yapıyor, künyesiz internet siteleri alıntılıyor, Abdurrahman Bey de hemen üzerine atlıyordu.
Başbuğ, konuşmalarının arasına “Habermas” gibi isimleri sıkıştıran ilginç bir askerdi. Entelektüel bir tarafı vardı.
Hem entelektüel meselelerle, hem de “yargı meseleleriyle” ilgiliydi.
AK Parti hakkındaki iddianame açıklanmadan 10 gün kadar önce Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ arasında gizli bir görüşme gerçekleşmişti.
Bu ikili niçin görüştüler? Ne konuştular?
Sır...
İlker Başbuğ mühim bir şahsiyetti.
Birkaç ay sonra Genelkurmay Başkanlığı’na atanacaktı.
Sır olarak kalan bu görüşmeyi, artık “sır” olmaktan çıkan ikinci görüşme izledi.
Devamını “Cumhuriyet Apartmanı” isimli naçiz çalışmamdan okuyalım:
13 Haziran 2008 gecesi...
Bir otomobil Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhından içeri girdi. Görevliler yol açtılar. Otomobilden inen kişi tanıdıktı ama ihtiyatlı hareketlerinden gizlenmeye çalıştığı anlaşılıyordu.
Daha önce de aynı karargâha ziyarette bulunmuş Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’tü bu... Refakatçiler eşliğinde ana binaya yürüdü, yukarı alındı.
İlginç bir ayrıntı:
Karargâhın ışıkları karartılmıştı.
Dışarıdan bakıldığında, “hayat emaresi” görülmüyordu.
Karanlıktan gelen ziyaretçi, karanlık binada kendisini bekleyen kişinin makam odasına alındı.
Bekleyen kişi de tanıdıktı: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ.
İkilinin ne görüştükleri merak konusuydu elbette...
Biri, AK Parti hakkındaki kapatma davasında karar verecek yüksek mahkemenin Başkanvekiliydi... Diğeri, kapatma davasında iddia teşkil eden haberlerin “üretim merkezi” olarak bilinen künyesiz internet sitelerinin kurucusu olmakla suçlanıyordu.
Ne görüştüklerini tahmin etmeye gerek var mı?
NOT:
İlker Başbuğ FETÖ’cüler tarafından tutuklandığında, ilk ciddi tepki dönemin Başbakanı Erdoğan’dan gelmişti... Başbuğ, kapatma davasına duhul etmiş, AK Parti’nin kapatılması için gayret göstermişti ama kendisine sahip çıkan yine “hasım” bellediği Erdoğan olmuştu. İlginçtir, aynı İlker Başbuğ, 15 Temmuz darbe girişimi bastırıldıktan sonra “Sivil vesayet kuruluyor” diye ortalıkta dolaşmaya başladı. Hüsamettin Özkan olsaydı, “nankör kedi” derdi.