İlk öğrendiğimi hemen yazayım. Memleketin solcularının ve solcumsularının bayık bir romantizmle tapındığı Grup Yorum var ya. Hani doğrudan DHKP-C’nin doğal uzantısı olarak varlığını sürdüren Grup Yorum. Onların Moskova konserinde okudukları ve Rus tanıtım ajansının bile yazamayacağı o “Ukrayna işgal bildirisi” bana her türden ideolojinin aslında sadece akıl hastalığı ürettiğini bir kez daha öğretti.
“Sosyalizmin ana vatanında, Moskova’da konser verdik” cümlesiyle duyurdukları konserde Rusya’yı yeniden bir “imparatorluk” haline getirmeye çalışan Putin’in Ukrayna’yı işgal tezlerini Putin’den bile daha büyük bir başarıyla anlatmış adamlar. Gerçi, hem DHKP-C’yi, hem Doğu Perinçek ekibini, hem de Rusya’yı destekleyen bütün irili ufaklı solcu-solcumsu oluşumları garipsemiyorum ben. Neticede “para ve amaç” için bir kez sattığında ülkeni, bir kez bir emperyalist odağın emrine girdiğinde sonuç kaçınılmaz olarak “tasmalanmayı kabul etmek” oluyor.
Leş İrancılıkları üzerinden akıl hastası İran’ın ve daha da büyük akıl hastası Rusya’nın Suriye’de işlediği cinayetlere göz yuman, dahası o cinayetleri “meşru gören” bizim mahallenin eskilerini de gördü bu gözler. Emperyalist Amerika’nın emperyalist olduğunu ifade ederken pek cesur olan; Rusya, Çin ve İran’ın emperyalist olmadığına bizi ikna etmek içinse her numarayı çeken bu tayfadan tiksiniyorum epeydir.
Rusya’nın Ukrayna işgalinden öğrendiğim ikinci şeye geleyim. Pazartesi sabah itibariyle rakam 381 bin idi. Siz yazıyı okurken belki de 400 bini aşmış, 500 bine dayanmış olacak. Ne bu rakamlar? İşgalin ilk gününden itibaren Ukrayna’yı terk eden insan sayısı… Mülteci rakamları yani… Her savaşın, evet, her birinin doğal sonucudur mülteci üretmek. Bunu yıllardır biliyorum. Öğrendiğim şey bu değil. Öğrendiğim şey, mültecileri bile birbirinden ayıran bit yavrularıyla bir arada yaşamak zorunda kalışımızdaki çaresizlik. Suriyeli mültecilere sıfır tolerans gösteren, faşist liderlerin iğrenç propagandalarına kapılıp giden bu insanlar ciddi ciddi bir tek Ukrayna vatandaşının bile mülteci olmadığına, savaştan kaçmadığına inanıyor. Oksijen israfı bunlar. Yemin ederim oksijen israfı.
Diğer yandan çok önemli başka bir şey var.
Gördünüz değil mi İHH başta olmak üzere İslâmî STK’ların Ukrayna konusundaki açıklamalarını? Dinlerine, ırklarına, kimliklerine bakmaksızın tüm mültecilere, tüm savaş mağdurlarına, tüm mazlumlara kucak açmalarındaki o olağanüstü insanlık dersini gördünüz değil mi? Aslında daha önce de görmüştünüz. Suriye savaşından yahut DAİŞ’den kaçan Ezidilere, Dürzilere, Hristiyanlara, Türkmenlere, Kürtlere, Araplara… Herkese kucak açan bu STK’lar bugün de Ukraynalı mazlumlara kucak açıyorlar. Size, insanı insandan, mazlumu mazlumdan, mağduru mağdurdan ayıran siz aptallar topluluğuna ders vermek için de yapmıyorlar bunu üstelik. Sadece insan olmanın gereğini yerine getirmek için yapıyorlar.
Hep bildiğim bir şeyi yeniden öğretti Rusya’nın Ukrayna işgali bana. Onu da diyeyim. Yalnızız. Ülkelerimiz yalnız. Amerika, Çin, Rusya ya da İngiltere değilsek herhangi bir savaş durumunda “başımızın çaresine bakmak” dışında bir seçenek sunmuyor bize dünya. Renkli çoraplı komedyen liderin şaşkınlığını tam da burasından anlamak lazım… Ülkesinin başına bunun gelmeyeceğini, ABD ve AB varken Rusya’nın asla Ukrayna’yı işgal etmeyeceğini düşünmüştü Zelenski. Öyle olmadı ama. Emperyalist emperyalisti ısırmadı. Köpek köpeğe ilişmedi. Zavallı Ukrayna halkı çaresizce Rusya’nın insafına terkedildi.
Emperyalistlerin sadece çıkarları vardır. Aşağılık menfaatleri vardır. “Doğru olanı” asla ve asla sadece doğru olduğu için yapmazlar. Sömürecekleri bir şey, çökecekleri bir yer olmadan parmaklarını bile kımıldatmazlar.
Ukrayna’nın başına gelen şey ülkemizde küresel aktörlerin gönüllü sözcülüğünü ve destekçiliğini yapan, fonlandıkları ülkelerin bayrağını sallayan tüm o tayfanın maskelerini düşürmüştür.
Koşa koşa gidip başkanlık, iktidar, güç istedikleri Batılı ülke elçileri olası bir savaş anında yüzümüze bile bakmayacaklardır.
Son bir ayda dört kere bir araya geldiği elçiye yaranmak için “S-400’leri geri verelim” diyen güya milliyetçi ablaların rimelleri de akmıştır; kar-kış-kıyamet üçgeninde büyükelçi yemeğini iptal edemeyenlerin maskesi de düşmüştür.
Ukrayna’nın başına gelenleri görüp de Türkiye’nin “küresel ağaların insafına mahkûm bir ülke” olmasını hâlâ isteyeninse yatacak yeri yoktur.