Telefonuma hemen her gün 10-12 SMS geliyor. Bilmem hangi siteye üye olursam bana bilmem kaç spin ücretsiz vereceklermiş de hesabıma da şu kadar para şey edeceklermiş.
İnstag-ram’da yahut yotubeshorts videolarında günde bir ya da iki kez de sanal kumarha-nelerden birinde 21 yahut bir başka dijital kumar oyununu ana bacı küfür ede ede, böğüre böğüre, her ele 3-5 bin dolar basa basa oynayan bir dananın videosu düşüyor önüme.
Endüstriyel futbolun devasa bir kumarhaneye, daha doğrusu batakhaneye dönüştüğünü ise görmemek için kör olmak lazım. Spor bahisleri hâlihazırda profesyonel sporların hepsini bir namussuzluk biçimine dönüştürerek devam ediyor yoluna. Üstüne üstlük, spor bahislerini ve şans oyunlarını sevk ve idare eden, düzenleyen bir devlet kurumumuz var, iyi mi?
Eh, bunların yanına bir de kripto piyasasının ev ocak batıran “short-long açmak” isimli devasa kumarını ekleyelim.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama gereksiz. “Kolay yoldan para kazanmanın yolu” olarak, üstelik oldukça da masumlaştırılarak, anladığım kadarıyla ilk oyunları da ücretsiz oynatarak Türk toplumunu içten içe çürüten bir bağımlılık biçimidir artık dijital kumar gerçeği. Ve yine anladığım kadarıyla bu gerçekle mücadele etmek için tam olarak hiçbir şey yapamayız.
Şurası önemli: Umudunu bir algoritmaya bağlayan Türk insanlarının “himmet dede” diyerek kaybettikleri sadece paraları değil. Sweet bilmem nesinden Gate of bilmem nesine kadar çıktıkları o tuhaf yolculukta kaybettikleri sadece para olsa “canın sağ olsun, bi daha da böyle aptallık yapma” der geçeriz hatta. Özsaygılarını, emekle çalışma fikirlerini, “bir şey olma” ideallerini de yerle yeksan ediyorlar bu aşağılık düzeneğin bağımlısı haline gelerek.
Dedik ya. Adı üzerinde algoritma. “Her zaman kasa kazanır” ilkesinin dijital hali bu algoritma. Kullanıcısının “umut içerisinde sisteme para yatırması ve hep sistemde kalması” dışında bir ilkesi yok.
Devletten aldığı bursu, emekli maaşını, annesinin bileziğini, ailesinin rızkını, babadan kalma arsasını… Aklınıza ne gelirse onu dijital kumar batağına basan insanlarla; yani bağımlılarla bir arada yaşıyoruz. Geçenlerde Diyarbakır’dan bir araba alıp gelen arkadaşım anlatmıştı. Onlar İstanbul’a doğru yoldayken arabayı aldıkları vatandaş parasının hepsini kripto piyasasında short açarak tüketmiş. Kumara aşiret paket Passat basmış yani adam.
Yine geldik işin ek yerine değil mi?
Bir kere şu cümleyi bir eleyelim: “Ekonomi kötü olduğundan insanımız kumar batağına düşüyor.” Bu, hayatımda duyduğum en berbat yalan. Çünkü dijital kumar âlemine düşüp de ekonomisini düzelten tek bir insanla tanışmadım henüz.
Esasen bu hikâyenin aslını kumarın oynanmasının acayip kolaylaşmasında ve kumarın bir kabahat / günah / ayıp olmasının zihinlerden çıkarılmasında aramamız gerekiyor, başka yerde değil. Elbette bunu yanına bir de “hep daha fazlasını isteyen açgözlü yeni insan modeli”ni de ekleyelim.
Peki, ne yapalım? İşte burada da “kocaman bir çaresizlik” giriyor devreye. Devletin “kumar oynatmayı zorunlu saydığı” yer de burası aynı zamanda. Yeni aptal dünyada “erişimi kısıtlamak” diktatörlükle eşitlendiği için ve kısıtlasan bile millet bir şekliyle erişimin yolunu bulduğu için devlet “kumarı bari ben düzenleyeyim” diyor. Ört ki ölek.
E peki dana gibi böğüre böğüre günde on bin, yirmi bin dolar kazandığını iddia ettiği videolar yayınlayan adamlara yani kumara teşvik eden danalara bir şey yapabilir miyiz? Elbette hayır. Ne yasan buna müsait, ne de atmosferin.
Açık ve acımasız konuşacağım: Çaresizlik içerisinde her gün bu dijital kumar illetine bağımlı olan insanları seyretmek dışında yapabileceğimiz hemen hemen hiçbir şeyimiz yok. Ne çocuklarımız ne biz “elimizin emeğine inandığımız bir dünya” hayalini idealleştirmiyoruz çünkü. “Ne pahasına olursa olsun kazanmak” hepimiz için geçer akçe durumunda. Yeni aptal dünyanın zagonu bu çünkü.
Dolayısıyla kumarla mücadele etmenin uyuşturucu ile mücadele etmekten çok daha zor olduğu “dedelerden himmet umma cumhuriyeti”nin çaresiz vatandaşları olarak her gün içimizden birilerinin sıfırı tükettiği, intihar ettiği, kafayı yediği gerçekliğiyle yaşamaya alışacağız.
“Sistemi daha çok kazanarak değil, daha az tüketerek yenebiliriz” cümlesi artık anlamını da, önerisini de yitirdi. Bunu bileceğiz, buna göre yaşayacağız.