Önce şu: Türkiye’nin dipten ilerleyen iki büyük gündemi olduğuna inanıyorum. Birincisi gelir adaletsizliği ile ikincisi ise uyuşturucu ile mücadele. Gelir adaletsizliğini bir başka yazının konusu yapmak üzere bu seferlik pas geçiyorum.
Ardından şu: Uyuşturucu ile mücadele konusunda alınacak her türlü kararı, kurulacak her türlü kurumu, yapılacak her türlü hamleyi desteklemeyi kendime borç sayarım.
Yazılarımı takip eden okurlarım hatırlayacaktır. Uyuşturucu ile mücadele konusunda epeyce kalem oynattım. Yakından takip ettiğim bir meseledir. Dolayısıyla “İBB’de bir ‘Uyuşturucu ile Mücadele Komisyonu’ kurulması teklifi AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi” haberini okuyunca “ne oluyoruz?” dedim elimde olmadan. İBB, zaten öteden beri “Sosyal Hizmetler Komisyonu”nun altında uyuşturucu ile mücadele konusunda çalışmalar yürütüyordu, bunu biliyorum. O yüzden “Uyuşturucu ile Mücadele Komisyonu kurulmasına engel olundu” haberini ilk okuduğumda çok canım sıkıldı.
Anlaşılmadıysa açıkça yazayım, sarahaten anlaşılsın. İBB çatısı altında müstakil bir “Uyuşturucu ile Mücadele Komisyonu” kurulmasını sadece büyük bir memnuniyetle karşılarım. Elimden gelen desteği de veririm.
Fakat bir dakika durayım burada. İBB Meclisi AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Tevfik Göksu’nun konuşmasına kulak verelim: “Bu komisyonlar, meclisin çalışması için altlık hazırlarlar. Zaten uyuşturucu ile mücadeleyi de içeren bir komisyonumuz var. Bu konuda müstakil bir komisyon kurmak yerine bir meclis araştırma önergesi verelim.”
Bu noktada mesele benim açımdan netleşti. AK Parti, usule dair bir itiraz geliştirerek müstakil komisyon kurulması yerine alternatif bir çalışma yöntemi öneriyordu. Zaten bu teklifin hemen ardından da eli yükseltip “Bağımlılıkla Mücadele Rehabilitasyon Daire Başkanlığı kurulsun” teklifine hazırlandıklarını ifade etti Tevfik Göksu.
İşte müstakil bir komisyon kurulmasından daha fazla istediğim şey budur. Her türlü bağımlılıkla mücadele edecek bir daire başkanlığının hayata geçirilmesi.
Takıldığım yer ise şurası: AK Parti’nin bu konudaki niyeti ortaya tam olarak çıkmışken niçin “bunlar uyuşturucu ile mücadeleye karşı” gibi ucuz bir popülizme kurban ediliyor mesele? Geçen yazılarımdan birinde de yazmıştım. İstanbul’u bekleyen asıl tehlike, İmamoğlu’nun elden bir an bırakmaya yanaşmayacağı anlaşılan bu viral popülizm. Hani insanın zihnine neredeyse “mesele galiba uyuşturucu ile mücadele etmek falan değil, mesele o berbat popülizm dilini sürdürmek” cümlesi gelip yerleşiyor.
Bir başka yerden ilerleyeyim. Takip edenleriniz olmuştur. İBB logolu ve kim tarafından sızdırıldığı da, içerdiği bilgilerin doğru olup olmadığı da belli olmayan 2018 tarihli bir rapor dolaşıyor ortalıkta. Üzerinde “STK, Okul, Yurt Faaliyet Raporu” yazıyor.
Bir faaliyet raporunda doğal olarak beklediğimiz “sunuş yazısı, takdim, amaç, yıllara göre rakamlar” gibi hususları bu raporda göremiyor oluşumuz “dakika bir gol bir” hissi uyandırıyor insanda.
Açık yazayım. Bana bir faaliyet raporundan çok “bir saçmalıklar bütünü” gibi gelen bu rapora göre İBB, hangi yılları kapsadığı belli olmayan bir aralıkta bazı STK, okul ve yurtlara “yapım, bakım, onarım, personel desteği” gibi pek çok alanda 847 milyon lira aktarmış. Yine bu raporda gördüğümüz bir şey var. Okullara ve okul spor salonlarına ayrılan 539 milyon lirayı çıkardığımızda elimizde (16’sı zikredilen, toplam sayıyı ise rapordan tespit edemediğimiz) STK’lara çeşitli amaçlarla 308 milyon lira dağıtıldığını iddia eden bir rapor var. Dağıtıldıysa bu 308 milyon lira hangi tarih aralığında dağıtılmış, o da belli değil.
Bu “saçmalıklar bütünü” medyaya dağıtılınca İBB’den kendilerine 41 milyon lira verildiği iddia edilen T3-Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı bir açıklama yaptı. İnternette kolayca ulaşabildiğimiz açıklamada kısaca deniliyor ki “biz, kurucularımız ve yöneticilerimiz dışında herhangi bir yerden bağış kabul etmiyoruz. İBB’nin işlevsiz kalan internet kafeleri BELNET’leri DENEYAP Teknoloji Atölyelerine çevirdik. Buralar fiziki olarak İBB’nindir. Bize kullandırdığı gibi başka STK’lara da kullandırmaktadırlar bu mekânları. Zaten bu mekânlarda çalışan görevliler de İBB çalışanıdır. Biz, altyapı ve sistem desteği sağladık. Ayrıca raporda adı geçen Marmaracık Kampı vakfımızın değil, İBB’nindir. DENEYAP Teknoloji Atölyelerinde sınavla ve ücretsiz şekilde okuyan öğrenciler bu kampta kısa süreli kamp yapmışlardır. Bu kampta İBB sadece vakfımızın destek verdiği öğrencilere değil, binlerce öğrenciye çeşitli vesilelerle kamp yaptırmıştır. Bu raporu kim hazırladı ve basına servis ettiyse bu iddiaların doğruluğunu ispat etmek zorundadır.”
Geldik meselenin ek yerine. O rapor denilen saçmalıklar bütününü medyaya servis edenlerin gerçekle ilgili, gerçeklerin ispat edilmesiyle ilgili bir derdi olduklarını zannetmiyorum.
Korktuğum şeye yeniden döneyim. “Biz vuralım, nasılsa alıcısı var” denilerek yapılacak viral popülizm sadece zarar yazar çıktı olarak. Siyasi mücadele vermenin yolu bu değildir. Bunun adı kirli, kara bir propagandadır. DENEYAP Teknoloji Atölyeleri bu ülkenin geleceğini hazırlamakla meşguldür. “Bunu T3 Vakfı organize etmesin” demek İBB’nin uhdesindedir. Fakat bir yalan üzerinden, kara bir propaganda dili ile yapılan işlerin, verilen emeklerin zayi edilmeye çalışılması ayıptır, günahtır, yazıktır. İnanmayan bugün bir DENEYAP’a gidip oralarda neler yapıldığını yerinde görebilir. İnanmayan mesela Esenler Belediyesi’nin uyuşturucu ile mücadele için 10 yıldır sürdürdüğü “100’de Yüz Hayat” projesinin yetkili isimleriyle konuşup neler yapıldığını öğrenebilir.
Ucuzluğun gereği yoktur. Viral popülizmin manası yoktur. Siyaseten mücadelenin yöntemi başkadır. “Güzeli ortadan kaldırmaya çalışmak” bir siyaseten mücadele yöntemi değildir.
Bir de not: Ekrem İmamoğlu AK Parti’nin teklifini kabul edip bir daire başkanlığı kurarsa ilk şubeyi Cihangir taraflarında açıp başına da yetkili olarak Kimyager Selin’i getirebilir. Etkili olacaktır.