Bilmeyenlere haberi ben vereyim. Türkiye’de rahmetli Aliya İzetbegoviç’in tüm eserleri bundan böyle Ketebe Yayınları arasından yayınlanacak. Editör masasının bir parçası olmaktan son derece mutlu olduğum Ketebe, Aliya’nın toplam 10 eserini yaklaşık 1,5 yıllık bir zaman dilimi içerisinde Türk okurlarla buluşturmayı planlıyor. Bu, Aliya’nın daha önce Türkçe’de yayınlanmamış 6 eserinin daha okurla buluşacağı anlamına geliyor. Ayrıca, tüm kitapları ilk kez doğrudan Boşnakça’dan dilimize kazandırılmış olacak. Aliya’nın daha önce Türkiye’de yayınlanan kitapları biliyorsunuz İngilizce çevirilerinden tercüme edilmişti Türkçe’ye.
Aliya’nın tüm eserlerini dilimize kazandırma projesinde teşekkürü hak eden birkaç isim var. Öncelikle “çok güzel olur, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayın” diyerek projeye start veren Mesut Albayrak beyi özel olarak zikretmem gerekiyor. İzetbegoviç ailesiyle görüşerek projeyi şekillendiren Ayhan Demir, Furkan Çalışkan ve İsmail Demirci de büyük emek sarf ettiler doğrusu. Ve elbette bizimle, yani Ketebe Yayınları ailesi ile heyecanlarını ortaklaştıran, her aşamada büyük bir özen ve dikkatle bize yardımcı olan İzetbegoviç ailesinin tüm fertleri de sağ olsunlar.
Şubat 2019’da Ketebe etiketi ile raflardaki yerini alacak ilk Aliya İzetbegoviç kitabı İslam Deklarasyonu. Aslına bakarsanız “Aliya’yı anlamaya başlamak” konusunda da ilk kitap bu eser. Yaklaşık 80 kitap sayfası olan İslam Deklarasyonu, Aliya’nın dünyaya söylediği sözlerin bir başlangıcı mahiyetinde çünkü.
Kitabın öyküsü de enteresan. 1970 yılında, bin bir zahmetle, Belgrat’ta yayınlıyor Aliya bu kitabı. Kısa zamanda sadece Bosna’da değil, tüm Balkan Müslümanları arasında bir başucu eseri, hatta adeta bir “ilmihal” olarak dolaşıma giriyor. Baskısı yapılamayınca fotokopileri elden ele dolaşıyor. İslam Deklarasyonu’nu okumak Balkan Müslümanları için bir çeşit “kimlik beyanı” meselesine dönüşüyor.
Ve elbette sosyalist Yugoslavya için yayınlanır yayınlanmaz büyük bir soruna dönüşüyor İslam Deklarasyonu. Hatta 1983 yılında Müslüman aydınların yargılandığı ve kayıtlara “Saraybosna davası” yahut “Genç Müslümanlar duruşması” olarak geçen o meşhur yargılamanın en önemli delillerinden biri olarak kabul ediliyor İslam Deklarasyonu.
Aliya, 14 yıl ile yargılandığı bu davada tarihi bir savunma konuşması yapıyor mahkeme salonunda. Meraklısına hemen söyleyeyim, bu savunma da İslam Deklarasyonu kitabının sonunda ilk kez tam metin olarak buluşuyor Türk okurla.
İslam Deklarasyonu şu başlıkla açılıyor: “Müslümanlar ve Müslüman halklarının İslamlaştırılması için bir program. Gayemiz: Müslümanların İslamlaştırılması. Sloganımız: İnanmak ve mücadele etmek.”
Dikkat isterim. Olağanüstü bir entelektüel birikimle mücehhez bir Müslüman düşünür olan Aliya, dümdüz bir pratik öneri ile çıkıyor Müslüman okurun karşısına. Sözü ezmeden, lafı dolandırmadan, eveleyip gevelemeden “bu bir İslamlaştırma programıdır” diyor. Yaşadığı dönem ve şartlar göz önüne alındığında Aliya’nın ortaya koyduğu bu cesaretin ne denli kıymetli olduğunu söylemeye gerek bile yok sanırım.
Bir çeşit “ey iman edenler, iman ediniz” ayetinin tefsiri gibi de anlamak ve anlamlandırmak mümkün İslam Deklarasyonu’nu böylece. Modern dünyanın dehlizlerinde, baskıcı rejimlerin bodrum katlarında, dejenerasyonun karanlığında kaybolmuş Müslümanlara yöneltilmiş “ışığı yeniden görmek için yapmamız gerekenler” konulu bir kılavuz metinden söz ediyoruz zira.
Kitabın girişinde şunları söylüyor Aliya: “Aynı daire etrafında dönüp duran Müslüman halkların döngüyü kırmalarını ve dışa bağımlılıktan, geri kalmışlıktan ve yoksulluktan kurtulmalarını istiyor muyuz? Yeniden emin adımlarla itibar ve aydınlanma yolunda boy göstermelerini ve kendi kaderlerinin efendileri olmalarını arzu ediyor muyuz? Cesaret, dehâ ve erdem pınarlarının güçlü bir şekilde yeniden çağlamalarını istiyor muyuz? O hâlde bizleri bu hedefe ulaştıracak yolu açık bir şekilde ortaya koyalım: İslami dinî düşüncenin restore edilmesiyle Fas’tan Endonezya’ya yekpare bir İslam toplumu oluşturulması kanalıyla İslam’ın fertlerin şahsi hayatında, aile ve toplumda her sahada tatbik edilmesi. Bu hedef inanılması güç ve ırak gözükebilir lakin bu gerçekçi bir hedeftir. Gerçekleşmesi mümkün olanların oluşturduğu kümede sadece o vardır.”
İslam Deklarasyonu’nu okuyup bitiren bir Müslümanın kitabı hangi duyguyla bitireceği konusunda hiç şüphem yok: “Evet, yeni bir dünya mümkün ve evet yeni bir dünya için tek çaremiz çok çalışmak!”
Çünkü şu cümlelerle biten bir kitaptan söz ediyoruz: “Bu hareket yetişmiş insanları bir araya getirecek, yetişmemişleri eğitecek, insanları kaldırıp davet edecek, gayeleri tarif edip hedefe giden yolları bulacak bir harekettir. Gittiği her yere hayat, düşünce ve hareket taşıyacaktır. Bu hareket, uzun ve derin bir uykunun ardından bir dünyanın vicdanı ve iradesi hâline gelecektir. Bu mesajı dünyadaki tüm Müslümanlara gönderirken vaad edilmiş topraklar, mucize yaratanlar ve mehdilerin var olmadığını açıkça vurguluyoruz. Tek yol çalışma, mücadele ve fedakârlıktan geçer. İmtihanlarla karşılaştığımızda aklımızda her zaman iki şey olsun: arkamızda Allah’ın inayeti ve halkımızın muvafakatı vardır.”