Yeni Zelanda’nın Güney Adası’ndaki Nur Camii’ne baskın yapıp 49 Müslümanı şehit eden Hristiyan terörist, kullandığı silah ve şarjörlerinin üzerine çeşitli mesajlar yazmış. O mesajlardan biri de bin yıllık bir Haçlı sloganı: “Tanrı bunu istedi!”
Suriye’de olup bitenlere bile “bize ne Suriye’den” cümlesiyle yaklaşan pembe mâbadlılara kötü haberi ben vereyim. Yeni Zelanda’daki Hristiyan terörist “bana ne Türkiye’den” dememiş. Silahlarından birinde “Türk yiyici” yazıyor. Diğerinde ise “1683” sayısı göze çarpıyor. 1683, yani Türklerin Viyana’yı ikinci kez kuşattığı ve “durdurulduğu” tarih.
Hadi devam edelim buradan. Hristiyan teröristin kaleme alıp sosyal medyadan yayınladığı 70 sayfalık metinde doğrudan Türklere yönelik olarak kurduğu cümleler şöyle: “Topraklarınızda huzur içerisinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz’ın doğu yakasında yani… Ama Boğaz’ın batısında bir yerde yaşamayı denerseniz, Avrupa’ya gelirseniz sizi öldüreceğiz. Konstantinopolis’e gelir, tüm cami ve minarelerinizi yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak.”
“Allah’ın Yeni Zelandalısı Allah’ın Yeni Zelanda’sından nasıl gelecekmiş?” diyen hafıza kayıplılara da bir yolculuk öneriyorum. İstanbul’a sadece 2,5 saat mesafedeki Çanakkale’ye bir gitsinler ve orada 100 yıl önce bizi yok etmek için gelen Yeni Zelandalı Haçlı askerlerinin mezarlarını bir görsünler. Eh, hazır oraya kadar gitmişken Halep’ten, Şam’dan, Bağdat’tan, Üsküp’ten, Tiflis’ten, İpek’ten, Humus’tan, Hama’dan İstanbul’u korumak için gelip şehit düşen yiğit askerlerimizin ruhlarına da birer Fatiha yollasınlar. Fatiha’nın Arapçasını bilmiyorlarsa Türkçe mealini de okuyabilirler. Hatta belki “Bizi dosdoğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil” âyetlerinin anlamı üzerine de düşünebilirler.
Allah’ın Yeni Zelandalısı için “Müslüman” kelimesinin eşanlamlısı “Türk” kelimesi işte. Bizim pembe mâbadlılar buna itiraz etseler de, bundan tiksinseler de, bundan kaçmaya çabalasalar da bu coğrafyanın bütün hikâyesi, bütün varlığı, bütün bekâ sorunu 1.000 yıldır “Müslümanlık ile eşanlamlı hale gelen Türklük” üzerinden ilerliyor. Bunun neticesi olarak da bir Hristiyan terörist 500 yıl önce aldığımız ve kılıç hakkı olarak camiye çevirdiğimiz Ayasofya’yı 40 kişiyi öldürmesinin temel gerekçesi haline getiriyor.
Boş verin gündelik politikanın tartıştığı yeri. Politikacılar tartışadursun. Yeni Zelanda’dan yükselen nefretin işaret ettiği şey tam şudur: “Evet, bir bekâ sorunumuz vardır ve bu sorun Anadolu coğrafyasında son Müslüman da nefes alıp vermeyi bitirene kadar devam edecektir.”
Duymadım. Yüksek sesle söyleyin: “Ama senin Hristiyan terörist dediğin adam tek başına yaşayan, akıl hastası bir yalnız kurt altı üstü. Amma abarttın” mı dediniz?
Bu kesinlikle doğru değil ama sizin paşa keyfiniz için bu cümleyi bir an doğru kabul edelim. İnsan kendi kültürünün içinden delirir hanımlar beyler. İçinde yaşadığı kültürü içselleştirip onu delilik sürecine ilerletir. Bilmediği şeyin, çekmediği acının delisi olmaz insan. Dolayısıyla bu Hristiyan terörist tam da bildiği şeyin, ona öğretilenin delisi haline gelmiştir deliyse bile. Yani kesintisiz bir nefretin…
O nefret nedir? Palermo’daki 300 camiden geriye bir tek cami kalmamasıdır o nefret. Yeni Zelanda’dan kalkıp Çanakkale’de Müslüman katletmeye gelmenin nefretidir o nefret. “Müslümanlar fareler gibi çoğalıyorlar” yazabilen Oriana Fallaci’nin nefretidir o nefret. “Göçmenlere ölüm” sloganlarıyla donanmış Neo-Nazilerin, Amerikan yerlilerini kolayca yok etmek için 100 yıl boyunca “insan sayılamayacakları için görüldükleri yerde öldürülmeleri uygundur” fetvası veren papalığın, İslâm topraklarının neredeyse tamamını sömüren emperyalist Batı’nın nefretidir o nefret.
Kendi beyaz efendilikleri sürsün diye, kendi ekonomik düzenleri devam etsin diye, kendi sömürü düzenleri tıkır tıkır işlesin diye dünyanın geri kalanını gözden çıkarmakta hiçbir ahlâkî sorun görmeyen beyaz adamın nefretidir o nefret.
Dertleri Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması, müze olarak kalması yahut kilise yapılması falan da değildir. Dertleri Müslümanların, Güney Amerikalıların, Afrika kıtasının, siyahların, Uzak Asya’nın falan bu sömürü düzenine başkaldırma ihtimalini yok etmektir.
Yeni Zelanda’da 49 Müslümanı şehit eden Hristiyan terörist, son derece kaba şekilde “işini” yapmıştır. “Hristiyan terörist” demek yerine “akıl hastası yalnız kurt” diyen de son derece sofistike şekilde yapmaktadır “işini.”
Ayasofya’nın ibadete açılmasından değil, Müslümanların dünyaya yeniden umut olmasından korkmaktadırlar. Mesele bundan ibarettir. 49 kişiyi şehit ederlerken de mesele bundan ibarettir, mülteci düşmanlığını körüklerlerken de mesele bundan ibarettir, Irak’ı bombalarken de mesele bundan ibarettir, Müslümanları süklüm püklüm insanlar haline getirmeye çalışırlarken de mesele bundan ibarettir.
“Buradayız ve sizin kirli düzeninize itiraz ediyoruz” diyebilecek cesaret var mıdır bizde?