CHP’nin akıbeti 30 Haziran’da belli olacak. 26 Mayıs’taki duruşmada CHP’nin, tutukluların, kurultayın sonucunun o gün belli olması bekleniyor. O güne kadar belirsizlik ve gerilim devam edecek gibi görünüyor. “Kayyum atanacak” deniyordu, hatta Hikmet Çetin’in adı geçiyordu ama herhalde o da artık gündemde değil. Eğer bu aradaki kongreler mahkeme kararı ile geçersiz sayılırsa, başa dönülecek. Bakarsınız Kılıçdaroğlu tekrar Genel Başkanlık koltuğuna oturur.
CHP’nin durumu en az DEM’in durumu kadar zor. Kılıçdaroğlu tekrar koltuğa oturursa kriz bitmeyecek, sadece başa dönülmüş olacak. Yeni başlangıç da eskisinden daha kolay olmayacak.
Kılıçdaroğlu’nun öyle dediği söyleniyor: “CHP’yi yönetmek, Türkiye’yi yönetmekten daha zor”. İsrail’i yönetmek de dünyayı yönetmekten daha zor, mevcut örnekte görüldüğü gibi. Dünya dediğin ne ki, DSÖ diye bir örgütün siyahi, eski bir terörist olarak genel sekreterinin parmağında oynattığı bir dünya. Hadi gel de İsrail’i yönet bakalım.
Türkiye’yi yönetmek öyle kolay değil tabii, Bir imparatorluğunun bakiyesi olan bir ülkeden söz ediyorum. Hem de öyle bir imparatorluk ki, bakiyesinde Hilafet de var, Osmanlı milletler topluluğu da var, Doğu Roma da var. Ortodoksluğun merkezinde Laik bir ülke olmak, TeoPolitik anlamda Arzı Mev’ud ve Kıyamet senaryosunun merkezinde yer alan bir coğrafyada bulunmak kolay değil. CHP nasıl bir şey ise, daha doğrusu Kemalizm nasıl bir şey ise onu yönetmek, bu ülkeyi yönetmekten daha zor bu gerçekler ışığında.
“Horozu çok olan memlekette sabah geç olur”muş. CHP de o hesap. Seçim öncesi Rudav’a verdiğim bir röportajda, seçimden sonra CHP’nin de, AK Parti’nin de içi karışacak demiştim. CHP’nin alevi dışa vurdu, AK Parti için için yanıyor. MHP’de öyle değil mi bugün.
CHP sıradan bir parti olmaktan çok öte bir şey. Anayasanın başlangıç maddeleri ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeler dolayısı ile, parti programı ve resmi ideolojisi, temel zihniyeti ise CHP dışında bir partiye iktidar olma şansı vermiyor. Yani, diğer tüm partiler CHP’nin yan kollarıdır. Cumhurbaşkanlığı, Milletvekili andı, resmi bütün and’lar CHP parti programına sadakat yemini şeklindedir. CHP, tek parti ve darbelerin ardından kurulan hükümetlerden başka hükümet olamasa da, zihniyet olarak her zaman iktidardadır ve hala bu ülkenin derin gerçeği olarak CHP her zaman iktidardadır. Bu durum Türkiye’ye özgü bir durum. CHP ise matruşka gibi içiçe geçmiş bir iktidar yapısına sahip. CHP bu işin görünen vitrini, ön cephesi arka yüzü her yere uzanır. Derin yapıların ve uluslararası sistemin görünmeyen eli, her zaman vitrinin şekillenmesinde ön plandadır.
Özel’in genel başkanlığı “özel bir durum”. İmamoğlu da aslında CHP içinde bir harici konumunda. Her ikisi de ideolojik bir kimlik ya da derinliğe sahip değil. Bu anlamda, CHP’de bugün ideolojik, etnik, dini, felsefi açıdan kemikleşmiş bir kişilik ya da kadro kalmadı, daha doğru doğrusu bırakılmadı.. Kılıçdaroğlu “kök hücre gibiydi. Herkesin ittiği ve çektiği kişiliği ile ayakta durmaktaydı, ama o da artık yok”.. Kılıçdaroğlu’nu en sert bir şekilde eleştirenler bile, kendi kadroları dışından birinin gelme ihtimaline karşı, kendilerine açık bir kapı bırakmak için son ana kadar Kılıçdaroğlu’nu tercih ettiler ama artık cin şişeden çıktı. Pandorosa kutusu açıldı. Korkulan oldu. CHP İmamoğlu ile Özel’in ocağına düştü. CHP kendi içinde, iç ve dış uzantıları olan bir koalisyondur aslında. Artık Tek bir ABD, tek bir İngiltere, tek bir AB, tek bir Rusya, tek bir NATO olmadığı için tek bir CHP’de olmayacaktır. Oysa dün, o TEK NATO, hem BÇG’yi, hem de “The Cemaat”ı yönetiyordu. O NATO CHP’yi de, DP’yi de yönetiyordu. Şunu görelim, Türkiye bir şekilde atomizasyon sürecine sokuldu. Dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılıklarına sahip topluluklar varlıklarını sürdürmek için bir takım ittifaklarla kendi tabanlarından koparak başka topluluklarla politik ittifaklar kurmaya yöneldiler. İlke, fikir ve ideolojiden çok, oportünizme varan politik bir Pragmatizm söz konusu. Bugün artık ne TEK AK Parti var, ne TEK CHP, ne TEK MHP, ne de TEK DEM var. Onların birleştikleri tek nokta, batının kendi aralarında görüş birliğine vardıkları konulardan ibarettir. Aralarındaki “Kayıkçı kavgası” da artık bir çok insan için hiç de inandırıcı gelmiyor.
Sırrı Süreyya Önder’in ölümünün ardından Özel’e yapılan saldırı aslında siyasi çevrelerde samimiyet testi açısından bir Turnusol kağıdı görevi gördü. Bunların ilkeleri yok, çıkarları var. İlke dedikleri şeyler, acıkınca yedikleri “helvadan bir put”dan başka bir şey değil. Demokrasi, insan hakları dedikleri ucuz bir makyaj malzemesi, paspas, ya da “cin gibilerin çiğnedikleri ucuz bir sakız”dan başka bir şey değil.
CHP rejimin bölünse de, güç kaybetse de, iç ve dış dengeler açısından varlığını sürdürür. CHP, MHP, DEM bu açıdan özel bir konumda. AK Parti daha çok ANAP’a benziyor. Konjonktürel bir politik hareket. Erdoğan giderse, öyle görülüyor ki AK Parti diye bir şey kalmaz. AK Parti’de her şey Erdoğan’a endeksli. 15 Temmuz’un yıldönümünde bile tabandaki yorgunluk görüldü. “Türkiye’nin yeni yüzyılı” da heyecan uyandırmaktan uzak gözüküyor. TOGG, İHA-SİHA da öyle. AK Parti’deki kemik erimesi durdurulamıyor. AK Parti’ye tepki gösterenler CHP şemsiyesi altında öfkelerini dile getiriyorlar, CHP’li olmadıkları, CHP’ye oy vermeyecekleri halde. Türkiye’de siyaset büyük ölçüde tüm tarafları ile birlikte inandırıcılığını ve ciddiyetini, kaybetti.
Erdoğan’ın Faiz, NAS, “Dünya 5’den Büyüktür”, Rabia, “One minute” çizgisinden uzak yeni söylemleri tabanda bir sukutu hayale sebeb oldu. Hala depremdeki can kaybını bilmiyoruz. mRNA’dan cab kaybı da öyle. İstanbul sözleşmesi ile de ortada bir gelişme yok, Lanzarote de öyle. LGBT tartışmalarının da içi boş. Üniversiteler batıdan fon desteği ve ortak proje için forum doldurulurken, ilk sorgulama, Üniversitelerin toplumsal cinsiyet konusunda duyarlılığı, uygulanmaktan olan programı olup olmadığı, hatta bilimsel makaleleri belli uluslararası akademik arşivlerde yayınlamak için bile kişi profili olarak toplumsal cinsiyet tercihi soruluyor. “Doğuştan verilen cinsel kimlik”, “kişisel tercihle kabul edilen cinsel kimlik” gibi bölümleri doldurmazsanız makaleniz kabul edilmiyor. Hatta bir takım kavram ve kurumlar hakkındaki görüşleriniz, yapay zeka tarafından kontrol edilerek makaleniz reddedilebilir.
Şu anda ülkemizde durum bu. Zaten kimliklerimize GENDER yazılmak sureti ile Ankara bu konuda tercihini belli etmiş durumda. Bir çok üniversitede durum böyle. İlahiyatlarda da. Yani, bu program dışında kalanlar, onlar için YOK hükmünde. RESET’leniyorsunuz.
Siyasi biri çıkıp bana “Üniversitelerde LGBT ile mücadele ediyoruz, onların üniversitelerimizde örgütlenmesine izin vermeyeceğiz” derse, onu söyleyene “ya beni kandırmaya çalışıyorsun, ya kendini kandırıyorsun” derim. Kaldı ki tek sorun bu da değil, uyuşturucu da var, fuhuş da, kumar da. “Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”
Batı, AK Parti’ye sivil “İslamcı muhalefeti” susturma, beklenti içinde tutma beklentisiyle itibar ediyor, destek veriyor ve AK Parti içinde zaman zaman batı karşıtı, İslamcı tabanından gelen baskılar sonucu söylenmiş sözlerle, açıklamalara karşı anlayış gösteriyor görüntüsünde. Tabii bu durum daha ne kadar devam eder, onu bilmiyorum. Erdoğan sonrası AK Parti de bu rolü oynayacak, tabanını kontrol edecek başka biri de yok. Zaten Erdoğan da bu konuda artık zorlanıyor. Özellikle NAS ve FAİZ konusundaki eski söylemleri sosyal media’da sık sık hatırlatılıyor ve söylem’le eylem arasındaki çelişkili durum TT oluyor. Algı operasyonları ve trollerin yaygaraları da ne sempatizanlar üzerinde eskisi kadar etkili oluyor, ne karşıtlar üzerinden caydırıcı bir baskı oluşturuyor, ne de sokaktaki tarafsız, sıradan insanlar üzerinde bir karşılık buluyor. Sadece CHP ya da AK Parti değil, diğer tüm partiler, yakın gelecekte kendi içlerinde göreceksiniz çok ciddi sorunlar yaşayacaklar.. Görünen köyün manzarası şöyle: İsrail’de yaşanan kriz Türkiye’de de yaşanacak. Koalisyonlar olmayacak diye başkanlık sistemine destek verildi, ama seçim koalisyonları ile kayıt dışı bir ve daha erken bir koalisyon dönemi başladı. Görünen o ki, 2025’in 2. yarısı ekonomik ve politik anlamda birincisinden daha zor olarak. Buna toplumsal olaylar, dış politikada yaşanacak sorunları da ekleyebilirsiniz. Yargı’da ciddi sorunlar var, yeni bir bankacılık krizi kapıda.
İflaslar patladı, bunun sonucu vergi gelirlerinde ciddi düşüşler yaşanacak. Alacağını alamayan esnaf, işletme, bugün borcunu ödeyemediği için krize düşmüş durumda. Kredi kartlarından sonra esnafı da geçtik, büyük işletmeler ciddi bir kriz içinde. Dert bir değil ki, Tepemizde Demoklesin kılıcı gibi sallanıp duran bir İstanbul depremi var, GAP depremi var, Karadeniz’deki Hidrojen Sülfür tehlikesi var. “Gelecek günler geçen günleri aratmasın” istiyorsanız sadece siyasilerin değil, bürokratların, akademisyenlerin, STK’ların, Cemaat’ın, Media’nın, İş dünyasının, herkesin aklını, vijdanını, sorumluluğunu kuşanması gerek. Bu işler daha uzun süre böyle devam etmez, edemez..
Selam ve dua ile.