İslam’a giriş, bir RED ile başlar. “La İlahe” “İlah yoktur demektir. Benim üzerimde bir baskı, otorite, hüküm koyucu yoktur” demektir ve hemen devam edersiniz: “İLLALLAH” “ALLAH’tan başka” demektir.
Bu kural Mecelle’ye “Def-i mazarrat celbi menafiden evladır” olarak girmiştir. MUHALEFET bu anlamda İTAAT’den önce gelir. Yoksa Din ya da Devlet, Örgüt ya da Lider kimliği ile sizi kendine bağlar, sizi o ulaşmak istediğiniz hedefe götürmek iddiası ve yalanı ile. Ve siz farkında olmadan, onları İLAH ve RAB edinmiş olursunuz. Onun için Din Adamlarını ve Tanrı Kıral geçinenleri İlah ve Rab edinmememiz konusunda bir ayet vardır ve der ki: Din büyüklerini İlah ve Rab edinmeyin” . Allah’tan başka herhangi bir kişi ya da şeyi ilah ve Rab edinenler MÜŞRİK olurlar. Bizin görevimiz, Allah’ın İRADEsi içinde RIZAsını aramaktır. Yoksa Şeytan da Allah’ın iradesi içindedir.
Akif ne diyordu bir şiirinde “Küfr olur başka değil, kavmini sürmek ileri” devam ediyor: “Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? / Ne gezer! Fikri kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber”. Biz onun için kendimize İseviler, Museviler gibi “Muhammedi” demiyoruz. Bırakın ırkınızı/kavminizi, ya da her hangi bir “Unsuru” Peygamberi dahi İlah ve Rab edinirseniz MÜŞRİK olursunuz. HAYIR demeyi öğreneceğiz. Haksızlık, zulüm ve sömürüye “LA” yani HAYIR diyeceğiz, her zaman, her kötülüğe, yalana zulme karşı, zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa, buna var mısınız. Lideriniz, Örgütünüz, Şeyhiniz, Partiniz, hemşehriniz, takımınız da olsa. Kötü olan her kişiye, her söze, her işe, her olaya karşı HAYIR diyeceğiz. HAK’kın ve HALKın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli haykıran sesi olacağız. O zaman Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi oluruz ve Allah’ın rızasına ulaşırız, değilse zalimlerden olur, dilsiz, kalpsiz Şeytanlarda dönüşürüz.
Yani Müslümanın hayatında BOYKOT “İman’a giriş”in ilk şartıdır. İlk boykotumuz Şeytanadır. Kıyamete kadar o’na ve onun peşinden gidenlere boykotumuz devam edecek inşallah. Aslında bu ilk adım insanın dünya hayatında mutlak anlamda Özgürlüğünü ilan eder. “Kula kulluk etmeyeceği”nin ilanıdır bu. O yalnız ve yalnız “Allah’ın kulu”dur. O bizden bu özgürlüğü istemektedir. Ancak ve ancak özgür ruhlar gerçek anlamda imana ermiş olurlar. Bakmayın herkesin “Mü’min” olduğunu söylemesine, Onlar için Ayet şöyle der: “Mümin olduk demeyin Müslim olduk deyin”. Bir Mü’min “Raina” demez, yani hiç kimseye ve hiçbir kuruma “senin iraden benim irademin üstündedir, ben sana her şart altında uyacağım” demez. “Unzurna” der. Yani beni gözet yanlış yaparsam beni uyar. Eğer Allah’a ve Allah’ın kullarına, yarattıklarına karşı haddi aşarsam beni durdur, zarar verirsem cezalandır” demektir. Bu şey bize verilen bir HAK ve aynı zamanda VAZİFE ve MES’ULİYET’dir.
Bu anlamda sizi kendine çağırandan o kim olursa olsun, kendine çağıranlardan uzaklaşın, Allaha, Resulüne ve Kitaba çağıranların sesine kulak verin ve dikkat edelim; o çağıranlar “Allah’la bizi aldatmaya kalkanlardan olmasın”. Çünkü Şeytan bizi Allah’la aldatmak ister. Allaha yemin ederek kendi hilesini gizlemeye kalkanlar gibi.
“İnsanların hüsrandadır” biliyorsunuz, “Mü’minler belli şartlara bağlı olarak istisnadır”. Eğer hayatınızda muhalefetiniz, itaatinizin gerisinde ise kendinizi bir gözden geçirin. Çünkü yanlış her zaman, her yerde söz konusu olabilir, Peygamber evinde bile. Her zaman her yerde ilim ve hikmet sahibi insanlar olabilir, Firavunun sarayında bile. Biz birincisine karşı dikkatli ve cesur, 2.sine karşı müşfik, merhametli ve dost olmalıyız.
Ebu Müslim Horasani ne diyordu; “Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de, yıkılmaları mukadder oldu.”
Bakın bir yanlışı kim yaparsa yapsın, yanlış yanlıştır. Doğru bir işi kim yaparsa yapsın, doğru sözü kim söylerse söylesin, Doğru doğrudur. Mü’minler sözü dinler, doğrusuna destek olur, bir işe bakar, yanlışına karşı çıkar, doğrusuna destek verir. O yaşadığı zamana, mekana, kişilere, olaylara karşı adil bir şahittir. Bir topluluğa olan düşmanlığı bile onu adaletten ayırmaz.
Müminin Reddi kadar kabulü de önemlidir bizim için. Ve bu konuda bütün insanlara karşı nazarımızdaki kıymet ölçüsü de budur.
Kardeşim, Cola’ya, Amerikan malı olduğu için ya da İsrail’e yardım ettiği için değil sadece, zaten yanlış, sağlıksız bir şey olduğu için karşı çıkacaksın, onu üreten, satan, baban da olsa.
Gazze konusu bizim için İMAN, ŞEHADET ve MUHLALEFET, Adil ŞAHİDLİK mektebi oldu bir yanı ile. “Özgür İnsan” olmak için HAYIR demeyi öğrenirsek, kendi ırkımızın, devletimizin talepleri, hatta Anne, babamız, kardeşlerimiz de olsa haksız tarafta olan her kimse ona HAYIR diyemiyorsanız, sizin devletiniz de GLOBAL RESTÇİlere, TranHumanizm Çetesine, Emperyalist dayatmalara, Iklim yalanına, Satanist, Pedefolik, Siyonistlere, ABD’ye, İsrail’e HAYIR diyemez. İslam ülkelerinin halini görüyorsunuz. Sahi, Adana’daki KARNAVAL’a hayır diyebildiniz mi? Onu yapanlara, ona katılanlara HAYIR dediniz mi, yoksa bu haksızlık karşısında “bizimkiler zarar görür” endişesini ile sesinizi mi kıstınız!?
Sahi GAZZE konusunda, İnsani yardım ve İsrail’le Ticaret konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu konu ayrı ve ayrıntılı bir konu. Onu da yarın yazayım. Sorun görünenden çok daha büyük, derin, yakıcı.. Adil şahidlik konusunda, bu konuda da sınıfta kaldık.
Unutmayalım ki, Allah (cc) cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez. Onların işlerini sarp dağlara sardırır ve onların üstüne pislik yağdırır. Ve biz kendimizi değiştirmeden de, bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez. Açın, bakın kitaba. Öyle “iman ettim” demekle yakanız bırakılıvermeyecek. Allah, mallarınızı, canlarınızı, sevdiklerinizi istiyor. Unutmayın, o isteyince zaten alır ve zaten kendi verdiği şeye kendi muhtaç değil. Zaten verirseniz, on katı, yüzkatı, 700 katı ile geri verecek, eğer Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Ve o dünya malları konusunda, mallarınız , canlarınız ve sevdiklerinizi kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek sizi imtihan edecek. Ve bazan malınızı, mülkünüzü, gücünüzü ve iktidarınızı artırdıkça artırarak, bu Hz. Süleyman örneğinde olduğu bir ikram da olabilir. Firavun, Belam, Karun, Haman örneğinde olduğu gibi gazab vesilesi de olabilir. Ve o büyük servet, güç ve iktidar onun cehennem azabındaki seviyesini belirlemekten başka bir işe yaramaz.
Evet, Biz Hakka asi olana isyan da ederiz. “Uysal koyun” değiliz. Millete alçakça vuran “darbeler ve darbeciler” ile “uygun adımcılar” tarafından getirildiğimiz nokta işte tam da burası.
Akif ne diyordu, buna benzer bir konuda: “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum /
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum”. Zulmü alkışlamayın sonda siz de zalimlerden olursunuz. “Zulüm” bizim Lügatimizde “adaletsizlik” olarak tanımlanır. Nasıl ki “aydınlık” yoksa “karanlık” vardır. “Karanlık” diye bir şey yoktur. “Karanlık aydınlığın yokluğudur”. Öyle de, aynen, “zulüm adaletin yokluğudur”. Zalime sakın muhabbet beslemeyin, Allah rızasını gözeterek muhabbed edecek, zalimlere karşı ise Buğz’edeceğiz. Öfkeleneceğiz. Bunun adı “Hubbu Lillah”, “Buğzu lillah” olarak tesmiye edilmiştir. Yarın yine buluşmak umudu ile.
Selam ve dua ile.