Aslında ağır ağır, yavaş yavaş, sindire sindire delirdi seküler orta sınıf. Yıllara sari şekilde delirdi.
Birinciliği Kemalizm’e vermemiz gerekir hiç duraksamadan.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, hem Türk modernleşmesini temin etmek hem de rejimi müesses hale getirmek için bir “makbul vatandaş” tanımı yaptı. Bu makbuliyet için “kentli orta sınıf yaratma” fikrini gözüne kestirdi ve onlara hem Kemalist mitoloji hem de çağdaşlaşma umdeleri pompalayarak bir “toplama” sınıf oluşturdu. Bu sınıf, kısa süre içerisinde kendisini memleketin en hakiki sahibi, ahlaki bakımdan en üstün sosyolojik kesimi, kültürel bakımdan en üstün topluluğu saydı. Neredeyse bir fanus içerisinde -siyasal iktidarların değişmesinden de bağımsız olarak- yaşayarak kendilerini sürekli tahkim ettiler. Askerin, bürokrasinin, sermayenin, müesses nizamın yanında hizalanmayı her seferinde başarıp “çağdaşlık” diskuru üzerinden ahlaki üstünlük pozu kesmeyi her daim sağladılar.
Menderes’ten de hoşlanmadılar, Özal’dan da… Ama her iki ismi de ekarte etmeyi başardılar. Ya da şöyle söyleyelim: Her iki isim de seküler orta sınıf için “hatırı sayılır bir sorun” teşkil etmedi. Hatta kaynaştılar bile denilebilir.
Seküler orta sınıfı delirten hakiki olgu Kemalizm’dir böylece…
İkincilik elbette 90’lı yıllardan itibaren bütün dünyayı kasıp kavuran küreselleşme ve tüketim kültürü meselelerinindir. Seküler orta sınıfa bir “sanal gusto”, bir “yalandan yaşam kültürü” edinmeyi öğretti bu iki kavram. Olaylar da tam olarak orada çığırından çıktı. “Geçmeyen bir orta sınıf hastalığı olarak” depresyondan “özgürlük mitolojisi”ne, “Avrupa böyle değil şekerim, gelişmemiz lazım” sızlanışından “yeni bir bar açılmış” kalıbına değin bir dünya “yeni” şey sızdı seküler orta sınıfın hayatına. Hem kendi düzeninin devam etmesini deli gibi isteyen hem de büyük düzenin değişmesini savunan “tipik orta sınıf dikatomisi” de cabası.
Tüketim kültürü, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de bu delirmenin önemli aktörüdür.
Gündelik politika, muhafazakâr orta sınıftan daha şiddetli şekilde hem de, seküler orta sınıfın delirmesini temin eden unsurların bir başkasıdır.
Açık konuşmak gerekirse bugün seküler orta sınıfı “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden istediğiniz her türlü siyasal yönelime ikna edebilirsiniz. Kafası kesilmiş şaşkın tavuklar gibi “viral popülizm” ve “Erdoğan karşıtlığı” ile her türlü durakta durabilirler. İşin daha da kötüsü, durdukları durakları aklileştirme işinde de umulmadık bir başarıları vardır. Çok keskin bir “siyasal oryantasyon eksikliği” ile maluldürler ve operasyonel bir zeka ile kurgulanmaya her daim açıktırlar.
Sabah güne “Türkiye Türklerindir” ile başlayıp kapanışı “her biji serok Demirtaş” ile yapabilirler ve bunu da “son derece normal” bulurlar. Öyle ki bunu normal bulmamanızdan utanabilirsiniz.
Okumazlar. Ya da şöyle söyleyelim. Kitabı, ülkeyi, dünyayı, evreni okumak en sevdikleri şey olmamıştır hiçbir zaman. Sözüne acayip itibar ettikleri “toplumsal fenomenler” tarafından parmakta oynatılırlar. Kültür endüstrisinin kendilerine sağladığı “standart kültürel tüketimini” bir çeşit “düzey” zannederek atarlanmakta da üzerlerine yoktur.
Kutuplaşmaktan hiç çekinmezler fakat sürekli de kutuplaşmaktan şikâyet ederler. Sorsanız acayip “insan sever”dirler ama her gün insana hakaret etmenin bir yolunu bulurlar.
Gündelik politika tertemiz delirtmiştir seküler orta sınıfı.
Burada da eklenecek çok şey var. İş hayatının vahşiliğinden evlilik fikrinden uzaklaşmaya, hedonist yaşam tarzından kişisel güvensizliğe, bir refleks olarak insan aşağılamaktan cehaletlerini saklamaya bile ihtiyaç duymamaya değin bir dünya ek yapılabilir.
Bir sosyal deney yapalım. “Muhafazakâr orta sınıf nasıl delirdi?” yazıma muhafazakâr orta sınıftan gelen “iyi yazmışsın, güzel eleştiriler bunlar” cümlelerinin yarısı, hatta çeyreği seküler orta sınıftan bu yazı için gelmeyecektir. Zira yaşam konforlarından o kadar memnun, haklılıklarından o kadar emindirler ki sorunlu olan hep “başkalarıdır” onlar için. Kendilerinde zerrece hata yoktur. Olamaz.
Bizim mahallenin trollerinin “adamlar birbirlerine acayip tutkun, kendilerini bile hiç eleştirmiyorlar” dedikleri şey aslında bu çürümedir yani, bir gram fazlası değil.
Seküler orta sınıfın en büyük zararı alışkanlıklarının bulaşıcı olmasıdır. Belki bunu uzun uzun konuşmak gerekir.