Türkiye, geçmiş dönemlerde defalarca yüksek cari açık-yüksek büyüme tercihi yapmak zorunda kaldı.
Yüksek büyüme-yüksek cari açık tercihi, cari açığı bizim gibi dış kaynaklarla finanse eden ülkeler için büyük sorun. Hele ki bugün olduğu gibi küresel risklerin sürekli arttığı dönemlerde.
Bu nedenle Türkiye, geçmiş dönemlerde yaşadığı yüksek cari açık-yüksek büyüme tercihinde, ekonomik büyümede fren yaparak ekonomiyi soğutma yoluna gitmişti. 2011 yılında gerçekleşen yüzde 8.8 oranındaki yüksek ekonomik büyüme ve bunun sebep olduğu yüzde 10’a yaklaşan yüksek cari açık sonrasında oluşabilecek kırılganlıklar nedeniyle açılan gaz fren tartışmaları neticesinde ekonomide fren yapılmıştı.
Fren nedeniyle 2012 yılında ekonomik büyüme yüzde 2.1 oranına düşerken cari açığın GSYH içindeki payı yüzde 6 seviyelerine düşmüştü. Bu tercihin sonucu olarak da ekonomik büyümeden yani potansiyel GSYH’den önemli miktarda fedakârlık yapılmıştı.
Ekonomik büyüme konusunda gerçekleşen bu fedakârlık, aslında birçok gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu orta gelir grubunda neden patinaj yaptığının ve yüksek gelirli ülkeler arasına giremediğinin de cevabıdır.
YENİ DÖNEMDE CARİ AÇIK VE DEĞİŞİM
Türkiye, Ağustos ayında yaşadığı kur hareketliliği ve sonrasında açıklanan Yeni Ekonomi Programı’nda öngörülen değişimin sacayağı ile ekonomi için ayak bağı olan ve ekonomik kırılganlığa neden olan yüksek cari açık sorununa köklü çözüm bulma konusunda bugün daha kararlı.
Ağustos ayında yaşadığımız kur hareketliliği ve sonrasında oluşan ekonomik konjonktür nedeniyle yüksek büyümeden düşük büyümeye geçiş planlanmış ve cari açık ve ekonomik büyüme arasındaki değiş-tokuş ilişkisinin, ekonomide yaşanan bir gerçek olduğu görülmüştür.
Bu kapsamda yeni dönemde açıklanan Yeni Ekonomi Programı ile başlayan dengelenme, disiplin ve değişim sürecinin, ekonomide sürdürülebilir yüksek büyüme-düşük cari açık tercihi için önemli bir yol haritası olması bekleniyor.
YÜKSEK BÜYÜME -DÜŞÜK CARİ AÇIK TERCİHİ MÜMKÜN MÜ?
Yüksek büyüme-yüksek cari açık tercihinin sorunlu bir kompozisyon olduğu tartışma götürmüyor. Sürdürülebilir büyüme için en uygun kompozisyon tabi ki yüksek büyüme gerçekleşirken düşük cari açık ile devam edebilmektir.
Peki bu kompozisyon kolay mı? Kolay değil elbet ama üretim yapısındaki dışa bağımlılığını azaltacak tedrici adımlar, düşük cari açık ve yüksek büyüme tercihini orta vadede mümkün hale getirebilir.
Üretimin yurtdışına olan bağımlılığına enerji ve enerji dışı ithal girdiler olarak bakmak gerekiyor. Üretim için ithal edilen enerji dışı girdilerin yurtiçinde üretilmesi konusunda başlayan süper teşvikli yatırımlar konusunda gaza basılması elzem.
Bununla beraber cari açığın finansmanı için en uygun araç olan doğrudan yabancı yatırım yerine kısa vadeli finansman araçlarının kullanılması ve bu finansmana erişimin zorlaşarak yüksek bir risk oluşturması kırılganlıkların ve şokların etkisini daha da artırmaktadır. Dolayısıyla bugün doğrudan yabancı yatırımların artırılması ve yatırım ortamının iyileştirilmesinin en kilit konu olduğu gayet açıktır.
Yatırım ortamının iyileşmesi ülke algısıyla ilgili olduğu kadar, kredi notu, iş yapma kolaylığı, ekonomik ve siyasi istikrara kadar birçok faktörle de ilgilidir.
Diğer yandan, ithalat içindeki payı yaklaşık yüzde 25 seviyelerinde olan enerji ithalatını kısa sürede azaltmak zor olsa da, son dönemlerde Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı azaltma konusundaki adımlarını hızlandırması, uzun vadede hem enerji faturasını azaltma hem de enerji arz güvenliğini kendi kaynaklarıyla sağlama konusunda önemli fırsatlar sağlayacaktır.
Bu adımlar hem Türkiye’nin ekonomide temel politika değişimini azaltacak hem de ekonomik büyümenin sürdürülebilir hale gelmesini ve ekonominin dış şoklara karşı daha dayanıklı olmasını sağlayacaktır.