Son dönemlerde başta Türkiye’nin yaşadığı ekonomik operasyonlar ve gelişmekte olan ülke paralarında yaşanan değer kaybı yeni dönemde gelişmekte olan ülke ekonomilerinde farklı politikaların uygulanacağı beklentisini artırıyor.
Dünyada bir taraftan merkez bankalarının para politikalarıyla yani faizlerin artırılması ile gelişmekte olan ülkeleri terbiye ettiği bir dönem yaşanırken, diğer taraftan Trump’ın başlattığı ticaret savaşları, iptal ettiği NAFTA gibi serbest ticaret anlaşmaları, ABD’nin Dünya Ticaret Örgütü’nden çıkma tehdidi ve ülkelerle ticarete getirdiği korumacı yaklaşımı, yeni dönemde dünya ticaretinde farklı stratejilerin hayata geçirileceğinin önemli bir göstergesi.
Gelişmekte olan ülkelerin, bir taraftan aleyhlerine olan para politikaları için yeni yol bulmaları gerekirken diğer taraftan daralan ticareti artırmaları ve kendilerini tehdit eden dolar karşısında bağımlılıklarını azaltmaları ve dolara alternatif bulmaları gerekiyor.
Şimdi tam da gelişmekte olan ülkelerin bu çerçevede somut adımlar atması gereken bir dönemin başlangıcındayız.
Bu yeni dönemde gelişmekte olan ülkelerin gösterecekleri performans, yatırımcıların son yıllarda devam eden başarı hikayelerine inanması ve bu ülkelerin varlıklarına güvenmesi için çok ama çok önemli.
Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler yeni başarı hikayesi yazabilir mi? Ya da yazılacak yeni başarı hikayesinin ana unsurları ne olacak? Ve de bu süreci esas olarak kim yönetecek? soruları oldukça önemli gündem maddeleri olarak öne çıkmaktadır.
TİCARET SAVAŞLARI VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN HİKAYESİ
Gelişmekte olan ülkeler için öne çıkan ve ekonomileri etkileyen en önemli hususun ticaret olduğu açık. Trump ile başlayan yeni ticaret savaşlarının kısa dönemde ABD için belki olumlu etkisi olsa da orta ve uzun vadede ticareti daraltması nedeniyle dünya ticaretine bir durgunluk getirmesi söz konusu.
Dünyada yüksek faizlerin ve varlık alımlarının tetiklediği dolar kıtlığı nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin özellikle son dönemlerde dolar ile ticaretin azaltılması ve ülke paraları ile ticaretin artırılmasını gündemlerine aldığı görülmektedir.
Bu açıdan gelişmekte olan ülkeler arasındaki bankacılık sistemlerinin uyumlaştırılması ve yeni kurumların oluşturulması en çok üzerinde çalışılması gereken konuların başında geliyor.
Neticede dolar egemenliğindeki bu küresel finans sistemi, Türkiye’nin son zamanlarda yaşadığı ekonomik operasyonlardan da açık bir şekilde görüldüğü üzere ekonomik bir tehdit unsuru olarak kullanılmaya oldukça müsait bir yapı.
Bu açıdan mevcut ekonomik sistemin ülke ekonomileri üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve bunun karşısında alternatifler geliştirmek için en başta gelişmekte olan ülkelerin bir an önce harekete geçmesi gerekiyor.
TASARRUF STRATEJİSİ NEYİ KAPSAMALI?
Sürdürülebilir büyümenin anahtarı konumundaki tasarruflar gelişmekte olan ülke ekonomilerinde son derece önemli bir role sahiptir. Çünkü gelişmekte olan ülkeler, ihtiyaç duydukları ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi için gerekli yatırımların finansmanını yerli tasarruflarla sağlayamayınca bu açığı dış borçlanma ile sağlamak zorunda kalıyor.
Dış borçlanma ülkenin ürettiğinden daha fazla tüketimi ile de eş anlamlıdır. Bu da ülkenin sürekli olarak cari açık vermesine ve bu açığı borçlanma ile finanse etmek zorunda kalmasına neden oluyor.
Esas olarak bir ekonomik savaş varsa ve Türkiye’nin bu savaşı kazanma zorunluluğu açıksa ulusal tasarrufların artırılması için gerçekten yeni ama uygulanabilir bir “tasarruf stratejisi ” ne her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Ulusal tasarruf miktarını artırırken tasarruflara hem özel tasarruf hem de kamu tasarrufu olarak bakmak gerekiyor. Bu nedenle atılacak adımlar iki kesimi de yönlendirecek ve özendirecek tedbirleri ihtiva etmeli.