31 Mart yerel seçimleri öncesi ekonomi, önemli gündem konularından birisi oldu. Ağustos ayında yaşanan kur hareketliliğinden sonra başta artan enflasyon, ekonomik büyümede 2018 yılı tamamı için yavaşlama ve 2018’in son çeyreğinde kendisi gösteren daralma, yaşanan kur hareketliliğinin ekonomiye etkisini gözler önüne sermiş oldu.
Ekonominin seçmen davranışına etkisini görmek ise uzun sürmedi. Ülke ekonomisinde gelecek ile ilgili olumsuz beklentiler hali hazırda küresel ekonomideki aşağı yönlü revizyonun risk iştahını baskılamasıyla birleşince seçmen davranışını değiştirdi.
Yurt içi ve yurt dışı ekonomik projeksiyonların aşağı yönlü olması ülke ekonomisinin hem mevcut sıkıntılarına hem de dışsal etkilere cevap verecek şekilde politikalar oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu sebeple, seçim sonrasında ekonomiye odaklanmanın ve önümüzdeki uzun seçimsiz dönemde ekonomide hayata geçirilmesi gereken yapısal reformların ne kadar zaruri olduğu herkes tarafından dile getirilen önemli bir konu haline gelmiştir.
YENİ YOL HARİTASI
8 Nisan ‘da açıklanması beklenen ve Yeni Ekonomi Programı’nın tamamlayıcısı niteliğinde olacak olan “Yeni Yol Haritası”nınülke ekonomisinin finans tarafını güçlendirmesi öngörülürken, piyasalar için de bir rehber görevi üstlenmesi beklenmektedir.
Özellikle de dış finansman açısından yeni yol haritası ve çıkış yolu seçim sonrası dönem için son derece hassas bir önem taşıyor.
Ağustos ayında yaşanan kur hareketliliği nedeniyle hem uygun finansal kaynak bulmada hem de bu kaynağa erişiminde sıkıntılar gözlemlenmekteydi. Artık ulaşılabilir kredi imkanlarının genişletilip bu imkanlara ulaşmada kolaylıklar sağlanması gerekiyor. Sağlanacak bu imkanlar, finans sektörü ile reel sektör ilişkisini güçlendirerek yeni yatırımların önünü açacaktır.
Yeni yol haritasının en önemli katkısı ise ekonomi politikalarının etkinliğinin artırılması, son dönemlerde artan ve fonlama maliyetlerine yansıyan ülke risk priminin düşürülmesi ve ülkeye fon akışının hızlandırılması olacağı açıktır.
Ekonomide atılacak yeni adımlar ve daha istikrarlı bir güven ortamı sayesinde; yatırımcıların yurt içine yatırım yapması, üretime dönmesi ve en önemlisi de döviz-faiz döngüsünden kurtulması çok ama çok önemli.
Çünkü, biliyoruz ki üretim birçok ekonomik sorunun ilacıyken ekonomide büyüme birçok makro ekonomik göstergenin GSYH içindeki payı açısından ölçüldüğü için, bu göstergelerin iyileşmesine son derece olumlu bir katkı sunmaktadır.
MART AYI ENFLASYON RAKAMI
Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Mart ayında bir önceki aya göre %1,03, geçen yılın aynı ayına göre ise %19,71 artış gösterdi. Enflasyon Ekim ayında %25,24 ile son 15 yılın en yüksek seviyesinde gerçekleşmiş, daha sonra alınan tedbirler ile birlikte tekrar düşme eğilimine girerek sakin bir seyre kavuşmuştu.
Enflasyonun %20 seviyesinin altında bir seyir izlemesi, piyasanın Merkez Bankası tarafından bir faiz indirimi beklentisi oluşmasına sebep olmuştu. Fakat Merkez Bankası enflasyonu düşürmek ve kur istikrarını sağlamak için fonlama kanallarını değiştirerek göreceli bir şekilde faizleri artırma yoluna gitti.
Bankaların ağırlıklı ortalama fonlama faizi %24’ten %25,5’egeldi.
Bu sayede Merkez Bankası, orta vadede enflasyon hedefine ulaşmayı destekleyecek önemli bir eylem gerçekleştirmiş oldu. Bu eylemin ardından, yaz aylarında eklenecek olan baz etkisiyle birlikte ise enflasyonda düşüşün trend haline gelmesi bekleniyor.