Son dönemlerde kur üzerinden kara propagandanın başlatılmış olması, 24 Haziran seçimlerinde ekonominin ve buna bağlı olarak vaatlerin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.
AK Parti’nin son 16 yıllık iktidarında ekonominin esas gündem olması ve ekonomik kazanımların sürekli olarak seçimlerin kazanılmasına vesile olması göz önüne alındığında; bir çok aktörün ekonomi üzerinde yeni bir kara propaganda başlatmasının nedeni açık değil mi?
Denedikleri birçok yolun ve metodun sonuç vermediğini artık anlamış olmalılar. Özellikle 2013 yılından beri başlayan ve halen devam eden bu süreçte yaşadığımız Gezi olayları, 17/25 hukuk darbesi, 15 Temmuz darbe girişimi ve kredi derecelendirme kuruluşlarının haksız şekilde yaptıkları kredi notu indirimi ile yapamadıklarını, belki de son koz olarak, kur üzerinden denediklerini görüyoruz.
Çünkü biliyorlar ki ancak ekonomi alanında oluşturacakları negatif algı operasyonlarıyla seçmenlerin kafasında soru işaretleri oluşturabilecekler.
KUR SPEKÜLASYONU İLE NEYİ AMAÇLIYORLAR?
Son dönemlerde başta kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s yaptığı not indirimi ve sonrasında uluslararası finans kuruluşlarının buna göre yaptıkları değerlendirmelerle yeni bir kara propaganda süreci tekrar başlatıldı.
Tam da seçim sürecine girdiğimiz ve ekonomik vaatlerin ana gündem maddesi olduğu ve seçim manifestosunda ekonominin güçlü bir vurgu ile ifade edildiği bir dönemde bu sürecin başlatılmış olması oldukça manidar. Bu seçim manifestosu ile AK Parti’nin bundan önce olduğu gibi bundan sonra da ekonomi ve diğer bütün alanlarda ülke yönetmeye muktedir olan tek parti olduğunu görmekteyiz.
Türkiye’nin yeni bir döneme gireceği ve yeni bir sistemin hayata geçeceği bu kritik dönemde kaotik bir ortam oluşturma çabaları, bu kesimler için belki de son çabaları olacaktır. Türkiye her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da gerçekleşen bu saldırıları göğüsleyen bir yapıya sahiptir. Bunun en önemli göstergesi Borsa İstanbul’un, hain darbe girişimi sonrasında ilk iş gününde işleme açılmasıdır ve bu yapı daha da güçlenecektir. Türkiye’nin dünyanın ilk on ekonomisinden biri olmasının yolu buradan geçmektedir.
AK Parti iktidara geldiği günden bu yana, sağladığı istikrar ve güven ortamıyla enflasyon ve faiz oranlarını makul seviyelere çekmeyi başarmıştır. Kamu mali disiplininde bir çok ülkeden daha iyi konuma sahip. Özellikle faiz oranlarının düşmesi ve faiz giderlerinin azalmasıyla AK Parti iktidarları yatırım ve sosyal yardımlar için ihtiyaç duyulan kaynağı bulmuş ve bu alandaki hizmetleriyle iktidarını perçinlemiştir.
AK Parti yeni iktidar döneminde reform niteliğinde adımlar atmaya devam edecektir. Türkiye bu yeni dönemde bir taraftan döviz kurunun spekülasyonlara araç olmaması ve yerel paralarla dış ticaretin önünün açılması için çabalarken diğer taraftan gerçekleşecek stratejik yatırımlarla ithalatın azaltılması ve hem dış ticaret hem de cari açığın azaltılması için yatırımları hızlandırmaktadır.
En önemlisi de 24 Haziran’da hayata geçecek olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile başta da ekonomi kurumlar olmak üzere kurumsal yapıda çok önemli değişiklikler olacaktır. Yapısal reformların hayata geçeceği bu süreçte Türkiye ekonomisi de başta cari açık ve zayıf TL gibi kronik problemleri kökten çözecek çözümlere kavuşacaktır. Bu seçim dönemi sunduğu fırsatlar açısından kaçırılmaması gerekilen bir fırsat olarak karşımıza çıkmaktadır.