Bundan tam elli dört yıl önce, 28 Ağustos 1963 yılında Martin Luther King, o zamana kadar dünyanın görüp görebileceği en kalabalık halk kitlesine hitap ederken” BENİM BİR HAYALİM VAR!” diye seslenmişti. Bütün Washington halkı gökyüzünde özgürcesine süzülen o taşı seyrederken hep bir ağızdan aynı şarkıyı söylüyor, hep aynı hayali kuruyordu. Lincoln’ın köleliği kaldırırken halkın üzerinde bıraktığı şehvet ve gururun hatırına yapılan anıtı arkasına alarak yapılan o konuşma bugün herkes tarafından geçerliliğini koruyor.
“Bugün size diyorum ki; dostlarım, şu ânın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim.” diye başlayan bu konuşma yarım yüzyıl öncenin en temel sorunu olan Siyah- Beyaz ayrımının kemiğe dayandığının resmi bir kanıtıydı. Her ne olursa olsun hayal kurabilmenin, özlemlere sahip çıkmanın yegâne kurtuluş olduğunun açıklamasıydı.
“Bir rüyam var. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır."
Şimdiki zamanla kıyaslanırsa neredeyse hiçbir şeyin tam olmadığı bir dönemde söylenen bu sözler hala geçerliliğini koruyor. Şu anda Türki Cumhuriyetlerde yaşayan halklardan Afrika’da yaşayan sözde özgürlükleri ilan edilmiş kölelere kadar dünyadaki sistemik reaksiyonlar tarafından kabul edilmiş bir özgürlük anlayışından söz edebilir miyiz?
Belki de bunun için Lincoln, Martın Luther King, Gandi, Muhammed Ali Cinnah gibi isimler hep akılda kalacak, özlenecek ve hayırla yâd edileceklerdir.
Kadınlar ve çocuklar dâhil olmak üzere ezilmeyi göze alarak Luther’i dinlemeye gelenler hayatlarını değiştirecek olan o cümlelerin arasından şu sözleri duyuyorlardı;
“Bizim umudumuzdur bu. Güneye dönüşümde içimde taşıyacağım inançtır. İşte bu inanç sayesinde umutsuzluk dağını yontup bir umut anıtı yaratacağız. Ulusumuzu saran ahenksiz bağırtıları, bu inanç sayesinde güzel bir kardeşlik senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde bir gün özgür olacağımızı bilerek hep beraber çalışacak, hep beraber dua edecek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek, özgürlük için hep beraber ayağa kalkacağız.”
“Hayal etmek, umut etmek, inanmak ve bunların hepsi için savaşmak” bütün bu kelimeler dünyaya gelmenin amacıdır. Muhayyilesinde amaçsız, hayalsiz, umutsuz bir dünya yaratanlar zaten bu dünyada olamazlar. Çünkü onlar kendi kendilerini köleliğe mahkûm etmişlerdir.
Ve konuşma şu sözlerle sone eriyor;
“Özgürlüğün yankılanmasını sağladığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlüğün yankısını duyduğumuzda, o gün yakın demektir ve o gün Allah'ın bütün kulları, siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler el ele tutuşup siyahların eski bir ilâhîsini söyleyecekler:
Sonunda özgürüz! Sonunda özgürüz!
Şükürler olsun Ya Rabbim!
Sonunda hepimiz özgürüz!”
Hepimiz özgürüz diyerek her dinen, her düşünceden, her milletten, her ırktan kardeşlerimizle el ele tutuşarak şiirler söyleyeceğimiz günün hayalini kurmak yanlış ya da “sakıncalı” değil. Ama şu ayrımı yapmak gerekir;
Adalet ve özgürlük diye yirmi beş gün taban patlatıp çarpık zihniyetlerinin muhtevası olan muvazeneleri neticesinde mecliste saçmalamak özgürlük değil sapkınlıktır.
Sözde özgürlük savaşı vererek hapse girip adalet naraları atanlar halkı akıl yoksunu olarak görmek yerine, kendilerinin ardında bıraktıkları vatanı mahirce karşı durarak kurtaran kahramanlar olarak değerlendirirlerse ne kadar zavallı göründüklerini sanıyorum idrak edebileceklerdir.
Sadece şunu söylemek istiyorum. Kimseye garez, haset ya da kıskançlık beslemiyorum. Hiç kimsenin görüşüne, fikrine, aleyhtarlığına canım sıkılmıyor. Aksine her farklı görüş ve durumda biraz daha seviniyor biraz daha gurur duyuyorum.
Fakat aldığımız her karar gerçekten düşünülerek, fikir yürütülerek, araştırılarak yani bir süzgeçten geçirilerek mi bir sonuca ulaştı? Başkalarının değil kendinizin düşüncesi gerçekten bu yönde mi? Bunu değerlendirmek gerekir.
Aksi takdirde yapılan bütün eylemler ukalalık ve pişkinlik sahasında, her umdeyi filiz filiz parelemekten başka biç bir şeye yaramıyor maalesef.