Denizlerin ve tatlı su âleminin en delikanlı balıklarından biri, arkadaşları ile sohbete daldıkları sırada, yüzgeçleri arasında hızla çevirdiği tespihine bakarak demiş ki; arkadaşlar, ormanların kralı aslan, gökyüzünün kralı kartal, okyanusların kralı köpek balığı, böceklerin bile kralı geyik böceğiyken bizim niye kralımız yok? Bizim yüreğimiz aslandan da kartaldan da geyik böceğinden de üstündür. Çünkü biz, onlar gibi sadece av peşinde koşmuyoruz. Biz neredeyse her ay farklı bir türümüz için yaşam mücadelesi veriyoruz. Ocak ayında Barbunlar mülteci kamplarına sığınırken şubat ayında Sazanlar mezalime kurban gidiyor. Bizim ne yapıp yapıp denizlerin ve tatlı su âleminin en kral balığını seçmemiz lazım, böylelikle bizim toplumsal meselelerimizden o sorumlu olur ve bu konularla alakalı daha kolay kararlar alabiliriz.
Bizim delikanlı balık böyle böyle konuşurken içlerinden en saf olanı araya girip; aslanı, kartalı anladım da geyik böceği niye böceklerin kralı oluyor onu anlamadım demiş. Delikanlı balık sinirinden yüzgecinde salladığı tespihini saf balığın yüzüne doğru fırlatarak, oğlum bunda anlamayacak ne var, hayvan Gavur Dağı’nda iki ay yaşayıp Japonya’daki böcek koleksiyoncularına yüz milyon dolara satılıyormuş. Sen beş – on yıl yaşayıp dört liraya ancak satılıyorsun da onun için. Kusura bakma, dünya paranın etrafında dönüyor bu sıralar. Üstelik aslanın, kartalın, köpek balığının fiyatları da bizlerden çok yüksek, demek ki fiyat mevzuu önemli. Bizimde seçim yaparken bunu dikkate almamız lazım.
Sohbet gittikçe hararetlenmeye başlamış. Herkes bir şeyler söylüyormuş. Kimisi ne gerek var nasıl olsa yarın unuturuz diye savunma yaparken kimisi mülteci kamplarındaki yiyecek sıkıntısından dert yanıyormuş. Diğerleri de ben ben diye kendini krallığa aday gösterip daha ilk dakikalardan vaatlerde bulunmaya başlıyormuş.
Bir süre sonra iş çığırından çıkmaya başlamış. Artık kimin ne yaptığı, ne söylediği anlaşılmaz olmuş. Sonra meseleyi ilk ortaya atan delikanlı yüksek bir yere çıkıp, herkes buraya baksın! Diye bağırmış. Bir anda ortalık sessizleşmiş ve bütün gözler bizim delikanlının üzerine çevrilmiş.
Arkadaşlar bu mevzuu uzadıkça uzar. Şimdi bütün adaylar yanıma gelsin. Herkes bu işi nasıl yapacağını, bu kadar sorunla nasıl başa çıkacağını anlatsın. Sonra da herkes ona göre seçimini yapsın ve kralımızı belirleyelim demiş.
Aynalı Sazan hemen aday olduğunu söyleyip söze başlamış:
Bu sularda kral olacaksa o da sazangillerden olmalıdır. Çünkü neredeyse her tatlı suda sazan bulmak mümkündür. Üstelik cinsimin ağırlığı otuz kiloya kadar, boyu bir buçuk metreye ve ömrü elli yıla kadar çıkabiliyor. Görünüş olarak da gayet korkutucu bir yanımız var. Onun için bu işi yapsak yapsak biz yaparız demiş.
Sazanın bu adaylık konuşmasına ilk itiraz akarsuyun ilk diplomalı balığından gelmiş:
Bence sazanlardan kral olmaz. Bir kere onların tutulması ve üretilmesi kolaydır. Sazanların yeryüzünde bu kadar fazla bulunması benim için caydırıcı bir unsur. Bir kere bizim tarafımızdan seçilecek kralın nadir bulunan bir tür olması gerekir. Böylece hem değeri yüksek olacaktır hem de halk tarafından daha çabuk kabul görür. Üstelik insanlar arasında “sazan” ismi hoş olmayan manalarda kullanılıyor. Bu kullanım, seçilecek kralımızın itibarını zedeler.
Diplomalı balığın yaptığı bu itiraz herkes tarafından kabul görmüş ve sazan; sıktığı yüzgeçleri, kızaran suratı ve sertleşen derisiyle adaylıktan çekilmiş.
Sıra çipuraya gelmiş.
Biz kral seçeceksek türü kesinlikle çipura olmalıdır. Bir kere Çipuralar, Türkiye’nin neredeyse bütün kıyılarında bulunmasına karşın dünyada da birçok bölgede söz sahibidir. Bu bizim sorunlarımızın dünya çapında bir platformda yer almasını sağlar. Böylece daha kalıcı çözümler bulabiliriz. Ayrıca diğer deniz canlıları arasında yurtdışı bağlantılarımız sayesinde daha fazla söz sahibi oluruz. Onun için kral kesinlikle biz olmalıyız.
Çipuranın bu savunması da eleştiriden nasibini alanlardan olmuş. Yapılan itirazlardan en etkili olanı, şehrin en büyük kıraathanesinin en komik Lüferinden gelmiş.
Arkadaşlar çipuradan kral olur mu Allah aşkına? Siz ömrünüzde yüz gramlık kral gördünüz mü? Kralların yavrusu Alabalıklara yem olsun. Yeminle el alemin diline düşer düştüğümüz yerden bir daha çıkamayız. Kral dediğin biraz heybetli olur. Şöyle ortalarda dolaştı mı solungacından çıkan her nefes bir destan gibi dilden dile anlatılsın.
Sonra diğerlerine göre biraz daha akıllı ve zekiliğiyle tanınan Palamut büyük bir hiddetle ortaya atılmış:
İyi ama arkadaşlar biz daha neyi tartışıyoruz. Bi yaşadığınız çevreye bakar mısınız? Çoğumuz üç yüz gramı aşmayan ağırlıklara sahibiz. Boylarımız desen birkaç santimi geçmez. Ömrümüzün bile ne zaman biteceği belli değil. Kral diye seçeceğimiz balık yarın öbür gün bir oltaya kapılırsa ne olacak? Bütün bu tartışmaları her gün yapmak zorunda kalırız. İşin en kötüsü ise denizler gittikçe çekiliyor, akarsu ve göller ise geçen her saniye kuruma tehlikesi altında. Hadi bu aralar yağış fazla ama her zaman böyle olacağının garantisi var mı? Bence biz bu işten vaz geçmeliyiz.
Palamut tarafından yapılan bu hiddetli çıkış diğer balıklar içinde ikilik çıkarmaya yetmiş. Artık tartışılan konu kimin kral olacağı değil, kral seçilip seçilmemesi olmuş. Hiç kimse ne yapacağına tam olarak karar veremez hale gelmiş.
Bizim delikanlı balık, tekrar meydana gelip; bu işi bizim çözemeyeceğimiz anlaşıldı. Yapılan bu tartışma yerini tekme ve tokatlara bırakmadan mevzuyu neticelendirmemiz gerekir.
Az önce krallığa aday olan Çipura söze karışmış. İyi ama o zaman ne yapacağız. Vaz mı geçiyoruz?
Delikanlı balık hayır demiş. Denizlerin ve tatlı su âleminin en bilgin alabalığına soracağız. O ki, bizim bilemediğimiz her konuda bilgi sahibidir. Aldığı her karar verdiği her cevap onun bilgeliğinin bir anahtarıdır. O, şimdiye kadar bize kılavuzluk etmiş ve birçok konuda bizden yardımını esirgememiştir.
Delikanlının yaptığı bu teklifi herkes kabul etmiş ve hep beraber alabalığın evinin önüne gelmişler. Alabalığa olan biten her şeyi anlattıktan sonra ne yapmaları gerektiğini sormuşlar. Ve alabalık şöyle devam etmiş:
Ben alabalık üretim tesislerinde olduğum zaman tesisin sahibi bizim yanımızda oğluna Mesnevi diye bir kitaptan birkaç öykü okurdu. Daha sonra çocuk babasından gizli olarak beni birkaç arkadaşımı naylon bir torbaya koyup buraya bıraktı. İşte oradaki kitapta yazan ve benim de dinlediğim bir hikâyeyi anlatayım size, sonrasına siz karar verin demiş.
Herkes bu teklifi kabul ettikten sonra bilge alabalık hikâyeyi anlatmaya başlamış.
Bir gün ormanların kralı aslan, tilki ve kurdu da yanına alarak, onlara; av yapacağını, eğer isterlerse arkadaşlarını da çağırabileceklerini ve bir ziyafet vereceğini söylemiş. Tilki de tamam diyerek orman ahalisini toplamış bir yere. Aslan, uzaktan gelen av hayvanlarını görünce kendini hazırlamaya başlamış. Birkaç tur kendi etrafında döndükten sonra tilkiye sormuş, gözlerim çakmak çakmak oldu mu? Tilki, oldu efendim demiş. Aslan kendi etrafında bir tur atarken tekrar sormuş, tüylerim de diken diken oldu mu? Tilki, oldu efendim demiş. Aslan yine bir tur attıktan sonra; peki, kuyruğumda diklenmeye başladı mı diye sormuş. Tilki, başladı efendim demiş. Aslan bu cevabı alır almaz saldırıp av hayvanlarını parçalamaya başlamış.
Olayları yakından takip eden kurtta bakmış ki, aslan av hayvanlarını parçalayıp çok güzel bir ziyafet verdi. Bende aynısını yapabilirim deyip aslana özenmiş. Tilkinin yanına gidip bak bakalım bana, gözlerim çakmak çakmak oldu mu diye sormuş. Tilki bakmış, hayır efendim demiş. Bunu duyan kurt sinirlenmiş ve tilkinin üstüne yürümeye başlamış. Tilki de mecbur kalıp oldu efendim yanıtını vermiş. Kurt tekrar sormuş; peki, tüylerim de diken diken oldu mu? Tilki bakmış, hayır demekten korktuğu için oldu efendim demiş. Kurt tekrar sormuş. Kuyruğum da diklenmeye başladı mı? Tilki son bir kez evet efendim deyince kurt dalmış ormanın içine.
Fakat yaban bir katır sürüsüne rastlamış. Katır, kurda öyle bir tekme atmış ki kurt öylece yere fırlamış. Kurt yerdeyken tilki yanına gelmiş. İşte şimdi bak gözlerin çakmak çakmak oldu, tüylerinde diken diken olmuş. Düşerken de gördüm kuyruğunu titretiyordun.
Evladım, siz sizde olanla yetinip şükredin. Eğer gözünüz sürekli sizde olmayana kayarsa aslana özenen kurttan bir farkınız kalmaz. Benden söylemesi yine de karar sizin.
Bütün hikâyeyi dinleyen diğer balıklar bilge alabalığın tavsiyesine uymuş ve yaptıkları tartışmanın ne kadar yersiz olduğuna hükmetmişler.