Sayın Mehmet Emin Öz,
Bu mektubu kaleme alırken karmaşık bir hissiyat içindeyim. Bir taraftan gidişinizin verdiği buruk sevinç, diğer taraftan yerinize gelecek ismin kim olacağı düşüncesinin uyandırdığı merak ve hepsinden mühimi benim bundan sonra izleyeceğim yol.
Göreve geldiğiniz günden beri efsanevi gaf ve tarifi imkânsız başarısızlıklarınızla akıllarda kalacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. Entelektüel birikiminizin verdiği konuşma ihtiyacınız her zaman başınıza iş açtı. En son İmam Hatipler hakkında yapmış olduğunuz konuşma her ne kadar altına imza atılacak türden bile olsa, başınıza iş açtı. Bendeniz yıllar önce o mağduriyeti iliklerine kadar yaşamış biri olarak sizi her ne kadar haklı olarak eleştirsem dahi, hiçbir mağduriyet yaşamadan işin kaymağını yiyen İmam Hatipçilerin şiddetli saldırılarına maruz kaldınız. Sonuç olarak partiniz sizi artık istemiyor.
Bir muhalif olarak, yaptığınız yanlış söylem ve eylemlerle verdiğiniz desteği hiç unutmayacak, sizi her zaman özlemle anacağım. Üzgünüm Başkan, sizin gibisini bir daha nasıl bulacağım diye kendi kendimi hırpalıyorum. Yaptığı hatalarla yerinizi dolduracak birini nasıl bulacağım. Ziyadesiyle üzgün ve ziyadesiyle müteessirim. Bunu düşünmek bile beni o kadar rahatsız ediyor ki, şu an dahi derin bir buhran içindeyim. Sizsiz yaşayacağımız günlerin ne tadı olacak ne de renkliliği.
Kendime kızıyorum, kendime sitem ediyorum, keşke biraz daha zamanımız olsaydı. Lakin kaderde ayrılık yazılmış üç vakte kadar. Bahtımın vefasızlığına kızgınım, yine gösterdi kendini. Oysa daha ne çok hatalarınızı yakalayıp, ne çok başarısızlıklarınıza şahit olacaktım. “Karadır bu bahtım kara.” diye bağıra çağıra türkü söylemek geliyor içimden.
Siz, gidişinizin beni bu denli üzmesine aldırmayın. Yerinize gelecek kişi ile kendimi avutup, bu erken ayrılığı bastırmaya çalışacağım. Bazı şeylere iyi tarafından bakmak lazım. Belki sizden daha fazla elime malzeme verip sizden daha çok yardımcı olacak. Belki de benim yapmam gereken muhalefeti benden daha fazla göğüsleyecek. Bu ihtimal zayıf olsa da kendimi avutmalıyım. En az sizin kadar üzgünüm Başkan, en az sizin kadar sitemkâr.
Ama sizi unutacağımı asla düşünmeyin. Sizi unutmayacak ve unutturmayacağım. Yerinize gelen halefinize, “Neden Mehmet Başkan kadar yüzümü güldürmüyor, beni yoruyorsun?” diye bağır çağır serzenişlerde bulunacağım kesin. Ve şuna sizi temin ederim ki, yenilgisi için elimden geleni yapacağım. Siz de kendinizi, “En azından bu yenilgiyi yaşamadım.” diyerek teselli edeceksiniz. Ve o gün geldiğinde, bir zahmet beni arayıp, “Yahu sen bana iyilik etmişsin, teşekkür ederim.” deyiverin. Buna hakkım var biliyorsunuz. Bazı şeyler zamanla anlaşılır. Kaybettikten sonra anlaşılan değerlerden olacağınızı düşünmek bile uykularımı kaçırmaya yetiyor. Sizinle ne kadar ilgilendiysem halefinize de aynı ilgim olacak bu konuda bana kırılmayın.
Veda sözlerimin sonuna geldim. Sizi daha şaşalı uğurlamak isterdim ama gidişinizin hüznü beni tarumar ediyor. Duygularım dile gelmeye cebelleşirken, kalemim ağlıyor. Tek avuntum, az kalan zamanımız da sizlerle biraz daha ilgilenebileceğimdir. Bugünlerin tadını çıkartalım. Gidişinize kadar yapacağınız gaflarınızı dört gözle beklediğimi belirterek sözlerimi noktalıyorum. Sizi hiç unutmayacağımızı bir kez daha yineliyorum bunu hep bilin.
Bilgiyle kalın...
Buğse ne demek? Buse mi yoksa? Ortada bugün olmuş giden yok, siz bu haberi nereden aldınız da böyle bir yazı yazdınız? Dikkat edin de önce siz gitmeyin