5 Yıl önce yazılan yazının tekrar yayını...
CEMİYETE Mİ, CEMAATE Mİ HİZMET?
03 Mayıs 2011
Yayın Yeri : Palandöken Gazetesi
………
Bir cemaatin veya cemaat bireylerinin ekserisi, kamu düzenini ve sosyal adaleti lehine çevirme gayretindeyse onun “cemaat olup olmadığı” tartışılır. Böyle bir niyeti ve hedefi olan cemaatler ve bireyler aslında “KAYIT DIŞI SİYASET” yapıyor demektir. Kayıt dışılık, risk faktörünü ortadan kaldırdığı gibi konjonktüre göre–varsa- çıkarları doğrultusunda desteklediği siyasi iradeyi ve kamu görevlilerini tereddütsüz yarı yolda bırakabilirler.
Başta eğitim, medya, ticaret olmak üzere hayatın her alanında düzenli örgütlenmesini tamamlamış cemaatleri, artık cemaatten öte serbest piyasada diğer sektörlerle rekabet eden bir ticarî (kazanç) kuruluş olarak görmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Hal böyleyken bu tip cemaati sadece sivil gönüllüler hareketi olarak ele almak fazlaca safdillik olmaz mı? Serbest piyasada ve hemen her sektörde kazanmak için mücadele eden bir oluşum, devlet kademelerinde ele geçirdiği makam ve yetkileri kendi çıkarları için birer fırsata dönüştürme endişesini diğer insanların duyması normal değil mi?
Diğer cemaatlerle ve sektörlerle rekabet içinde olan böylesi oluşum, elde ettiği yetkileri sizce hakkaniyet çerçevesinde kullanır mı?
Bilhassa din tandanslı cemaatlerde herkesten önce kendilerinin bu soruları cevaplaması, bu sorgulamayı yapması daha doğru olmaz mı? “Hak, hoşgörü, adalet, insan sevgisi, ahlâk, erdem” gibi argümanlarla varlık bulan cemaatlerin herkesten önce bu konularda iğneyi de çuvaldızı da kendilerine batırmaları gerekmez mi?
Böyle cemaatlerin, hayatın her alanında egemen oluncaya kadar “her yolu mubah” görmesi mümkündür.
Böyle bir cemaat;
Egemen olana, toplumu domine edene, avucunun içine alana kadar dilinden insan sevgisi, hoşgörü ve diyalogu eksik etmez. İnsanî duyguları istismar eder.
Egemen olduktan sonra;
Bildiğini okur, elinden nalıncı keseri eksik olmaz, ne hoş görür, ne diyaloga geçer; büyük bir şımarıklık içerisindedir.
Öyle bir tarafgirlik yapar ki iradenin cemaatlerde olduğu düzenlerde, sosyal adaletten bahsetmek mümkün olmaz; adeta ötekilere yaşama hakkı tanımayarak cemaat dışındaki nüfusun ya sindirilmesine ya da şehirlerden göç etmesine neden olurlar.
Referansı din ise, kutsalları istismar etmekten çekinmez. Bu durum halkta cemaatlere karşı soğukluk meydana getirir.
“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.”
Bilhassa dinsel söylemlerle elde ettiği egemenliği, sosyal adaleti hiçe sayacak bir edayla toplum üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanır ki; bu, zulümlerin en büyüğüdür. Muhafazakâr toplumlarda din referanslı cemaatlerin eleştirilmesinin veya eleştirilerin açıkça dillendirilmesinin zor olması, cemaatleri kontrolsüz güç haline getirdiği gibi cemaatlere geniş hareket alanı kazandırır, belli bir rahatlık sağlar ve hatta şımartır.
Hukuk devletinde atanma şartlarını taşıyan cemaat mensuplarının da emsalleri gibi belirli makamlara atanma isteği ve buralara atanmaları kadar normal bir şey olamaz. Normal olmayan cemaat üyelerinin belli makamlara geçtikten sonra görevinin sorumluluğunu bilememesi; elde ettiği görevi cemiyete değil kendi cemaatine hizmet için kullanmasıdır. Kaldı ki, cemaatler de cemiyete hizmet için vardır.
Yani cemaatine mensup olmayan bireylerin, vatandaşların haklarına tecavüz ederek onları mağdur etmesidir. Hukuktan, gelenekten, liyakat ve adaletten uzaklaşmasıdır.
Yani, cemaat üyesiyken zalim olmasıdır.
Zalimdirler; çünkü cemaatin kendi üyelerinin elde edemediği makamlarda bulunan öteki yetkilileri de toplum içindeki nüfuzlarını kullanarak, türlü desiselerle, değişik yöntemlerle etki altına almak çabasındadırlar, onları zor durumda bırakırlar.
…………………..
Ülkemizde ve şehrimizde cemaat(topluluk) iradesi cemiyetin(toplumun) önüne geçmiş midir, kesin bir şey söylemek zor. Ancak tüm sektörlerde ve siyasette bazı cemaatlerin “KAYIT DIŞI BİR GÜÇ” olduğu söylenebilir.
Ve cemaat taraftarlarının çıkarlarını koruma adına, güç olduğu kabul edilen cemaate yağdanlık yapma uğruna, görevini kötüye kullanan bazı kamu ve devlet görevlileri cemiyeti haksızlığa uğratmışsa cemiyetin vicdanından gelen hakikatli bir “âh!” bir de bakmışsın bugünün azizlerini yarın zelil etmiş.
Son söz:
“Üzerimize izzetin tecelli ettiği dönemleri çok iyi değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Aziz iken Hakk’ın dergâhında zelil olalım ki, zelil olduğumuzda O’nun lütfuyla yine izzete kavuşalım.” (Alaattin Başar)
İZZET VE ZİLLET ANCAK ALLAH’TANDIR.