Bugün Türkiye ekonomisinin kredi derecelendirme kuruluşlarıyla yaşadığı mücadeleyi ve bu kuruluşların ekonomide yaşattıkları olumsuz algıyı anlatmaya çalışacağım.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri notları çok önemsemesek de, bu kuruluşların hem ülke için verdikleri notlar hem de ülke bankaları ve finansal kuruluşlarına verdikleri notlar ile oluşan yüksek risk primi sonrasında artan yüksek faizlerin ekonomi için önemli bir tehdit olduğu açık.
Yani düşük not, yüksek faiz ve sürekli borç ihtiyacı ile oluşan kısır döngü.
Bu döngü aslında yüksek faiz oranlarında borç vermek isteyen finansal kuruluşlar ve kendilerine sürekli müşteri sağlayan kredi derecelendirme kuruluşları için tam da istenilen bir şey.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının da bu döngünün kendi lehlerine çalışması için sürekli bunun üzerinde çalıştıklarını ve algı oluşturduklarının gördük. Türkiye ekonomisi gerçekten bu döngü nedeniyle kredi derecelendirme kuruluşlarından yıllarca çok çekti.
TÜRKİYE’YE YATIRIM YAPILABİR SEVİYEDE NE ZAMAN NOT VERDİLER?
Türkiye, Standard&Poor’s ve Moody’s tarafından ilk defa 1992 yılında yatırım yapılabilir seviyede notlandırıldı. Bu notlar Moody’s tarafından 1993 yılında, Standard&Poor’s tarafından da 1994 yılında tekrar geri alındı.
1994 yılından 2012 yılına kadar Türkiye ekonomisini verdikleri not yatırım yapılabilir seviyenin altında iken, geçen 18 yılın ardından 2012 yılında Fitch, 2013 yılında ise Moody’s Türkiye’ye yatırım yapılabilir seviyede not verdiler.
Zaten Standard&Poor’s’un Türkiye’ye yatırım yapılabilir notunu verdiği tarih en son 1994 yılı olmuştu. 1994 yılından sonra da Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmedi.
Geçen 24 yıllık sürede Türkiye ekonomisinde meydana gelen değişim ve dönüşümü görmezlikten gelerek, verdikleri notun halen yatırım yapılabilir seviyenin altında olması düşündürücü değil mi?
KREDİ DERECELENDİRME VE 15 TEMMUZ
Kredi derecelendirme kuruluşları yatırım yapılabilir notları zor verirler ama kolay geri alırlar. Bu nedenle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası harekete geçerek yaptıkları ilk iş Türkiye’nin kredi notunu düşürmek oldu. Zorla da olsa verdikleri yatırım yapılabilir seviyede notları hemen geri almak için adeta fırsat kolladılar.
Darbe girişiminin hemen ardından kredi derecelendirme kuruluşlarından Standard&Poor’s, Moody’s ve Fitch’in Türkiye’nin kredi notu hakkında yaptığı açıklamalarda, tehdit eder gibi not indireceklerini ifade ettiler.
Darbe girişimi sonrasında ilk olarak Moody’s, Eylül 2016’da Türkiye’nin yatırım yapılabilir seviyedeki kredi notunu düşürerek tehditlerini somut hale getirdi. Ardından Türkiye ile ülke anlaşması olan Fitch, 2017 yılının başında darbe girişiminin Türkiye’de siyasi riskleri artırdığı gerekçesiyle 2012 yılı Kasım ayında Türkiye için verdiği en alt seviyede yatırım yapılabilir notunu düşürdü.
Hatta şöyle ki, Türkiye için belirledikleri not takvimi dışına çıkarak not düşürmeyi gerçekleştirdiler.
İlginç olanı da ekonomideki iyileşmeleri görmezlikten gelirken, ekonomide meydana gelen olumsuz herhangi bir durumu anında not tehdidi ile nasıl harekete geçtiklerini açıkça görmüş olduk.
PEKİ BU KURULUŞLARA ALTERNATİF OLUŞTURULABİLİR Mİ?
Yüz yıllık geçmişi olan ve sayıları bir elin beş parmağından az olan ve oligopol güç oluşturan bu kredi derecelendirme kuruluşlarına alternatif elbette oluşturulabilir.
Neden olmasın?
Mesela Çin 1994 yılında mevcut kredi derecelendirme kuruluşlarına tepki ve alternatif olarak Dagong Global kuruluşunu kurdu. Mevcut fon fazlası olan Çin, borç almak isteyen ülkelere ve finansal kuruluşlara koşul olarak kendi kredi derecelendirme kuruluşundan not alınmasını zorunlu hale getirerek, bu piyasalarda önemli bir mesafe aldı.
Dolayısıyla alternatif kredi derecelendirme kuruluşları oluşturulurken hem not verecek bir derecelendirme kuruluşu hem de borç verilecek fon fazlası, olmazsa olmaz koşullardan. İkisi birbirini tamamlayan iki unsur.
Bu açıdan yeni dönemde İstanbul Finans Merkezi’nin hızlandırılması yeni derecelendirme kuruluşunda oluşturulması için önemli bir adım olacaktır.
Bugün başta Türkiye olmak üzere birçok gelişmekte olan ve azgelişmiş ülke ekonomilerinin karşısında bir tehdit olarak duran mevcut derecelendirme kuruluşlarından kurtulmak için alternatif derecelendirme kuruluşlarına her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğu açık.