Sosyal politika kavramı Türkiye için son 15 yılda AK Parti ile ete kemiğe bürünen bir kavram aslında. 2000’li yıllarda en fazla gelişme gösteren, ilerlenen bir alan oldu. AK Parti’nin 15 yılda girdiği her seçimden birinci parti olarak çıkmasında da etkili olan uygulamaların başında geldi.
Sosyal politika dediğimizde eğitime erişimden, herkes için adil ve kaliteli sağlık hizmetlerine, gelir düzeyinin arttırılmasından dezavantajlı bireylerin desteklenmesine, yaşlılara yönelik hizmetlerden çocukların korunması ve desteklenmesine kadar geniş bir yelpazeden bahsediyoruz.
Böyle geniş bir yelpazenin sistemli ve düzenli bir şekilde desteklenmesi ve korunması, AK Parti’ye verilen destek ve duyulan güvenle karşılık buldu. Öyle ki, hatırlarsak, sosyal politika uygulamalarını “makarna-kömür dağıtımı” olarak yaftalayan kesimler, seçim öncesinde politika ve söylem değişikliğine gitmek zorunda kaldı.
2002-2017 döneminin kısa bir değerlendirmesini yaparsak, milli gelirin artışıyla beraber bu dönemde sosyal politika uygulamalarının niceliğinde de çeşidinde de bir artış gerçekleşti. Niceliksel olarak bakarsak, 2015 yılında sosyal koruma harcamalarının GSYH içindeki oranı yüzde 12 olarak gerçekleşti. Çok önemli bir artış ve değişim.
Bu rakam, Türkiye’nin sosyal koruma noktasında ciddi bir aşama gösterdiğini ortaya koyuyor. Ancak yeterli mi? OECD ortalamasının yüzde 21, AB üyesi 25 ülkenin ortalamasının yüzde 28,9 olduğu dikkate alındığında, milli gelir artışıyla beraber bu alanda yapılacak çok şey var.
Bu uygulamalar arasında başı çeken sosyal yardımlara baktığımızda ise, sosyal yardımlardan faydalanan hane sayısı 3.154.069. Yani Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) aracılığıyla devletin korumasını doğrudan hisseden 3 milyonu aşkın hane var. Sosyal yardımların GSYH içindeki oranı ise yüzde 1,49.
2023 yılı hedefi ise, bu oranı yüzde 2,50’ye yükseltmek. Yani, hem ekonomik olarak gelişmiş hem de sosyal devlet kimliğine sahip ülkelerin seviyesine gelmek amaçlanıyor.
Tabii yalnızca niceliksel değil, sosyal politika uygulamalarının kapsamı, hedef kitlesi ve çeşitliliği de önemli. Özellikle farklı dezavantajlı grupları olması, ihtiyaçların ve risklerin değişkenliği, sosyal politika uygulamalarının hedef kitlesine özgü olmasını zorunlu kılıyor. Bu aynı zamanda, yıllarca ötelenen ve görmezden gelinen kesimlerin toplum yaşamına katılmasını sağladı.
Yoksunluk ve yoksulluğun bazı kesimler tarafından nasıl suiistimal edildiğini, ne yazık ki 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde tecrübe ettik. Bu yüzden, yoksul ve muhtaç kesimin devlet koruması altında olması, bu kesimin farklı arayışlarını engelleyecek ve devletin himayesi altında olmalarını sağlayacak.
2019’A DOĞRU SOSYAL POLİTİKALAR
Sosyal politikalarla güçlenen, devletin korumasını üzerinde hisseden vatandaşların ekonomik, sosyal ve siyasi kazanımları, Türkiye’nin en büyük avantajlarından birisi. 15 yıllık dönemde belirli kesimlerin değil, özellikle alt ve orta gelir grubundakilerin taleplerini dikkate alan, bu kesimi merkezden çevreye alan uygulamalar, siyasi iradeye duyulan güvenle ve destekle karşılık verdi.
15 yılda, darbe girişimi dahil olmak üzere siyasi iradeye, ekonomiye ve toplumsal barışa yapılan girişimlerin bertaraf edilmesinde sosyal politikalarla inşa edilen güvenin büyük rolü var. 2019 yılı ise, Türkiye’nin hem siyasi hem de ekonomik tarihinde önemli bir tarih olacak.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin olacağı 2019’da, yerel ve genel seçimler de yapılacak. Seçimin belirleyici değişkenleri arasında da sosyal politikaların ayrı bir önemi olacak.
Sosyal politikaları önemseyen, yani halkın taleplerini dikkate alan söylemin yanı sıra, sosyal politikalarda yeni bir söylem ve gündem oluşturmak da önemli. Bunun için de, şimdiden sorun alanlarının, beklentilerinin ve taleplerinin belirlenmesi gerekiyor.
Sosyal politika alanında güçlü bir söylem geliştiren 2019 seçiminin kazananı olacaktır.