Merkez Bankası’nın son dönemlerde piyasayı Geç Likidite Penceresinden(GLP) ve 2010’dan beri geniş faiz koridorundan fonlaması, Merkez Bankası’nın kredibilitesinin ve piyasayı yönlendirme gücünün zayıflamasına sebep olmuştu.
Merkez Bankası’nın çok farklı enstrüman kullanması piyasa aktörleri tarafından kafa karışıklığına ve verilen mesajların doğru yere varmamasına neden oluyordu.
Dolayısıyla, Merkez Bankası’nın geç de olsa sadeleştirme politikasına geçmesi önemli. Çünkü, Merkez Bankası’nın yaptığı faiz artışı ve hafta başında Merkez Bankası tarafından alınan sadeleşme kararı sonrasında döviz kurunda yaşanan hareketliliklerin önüne geçilmesiyle piyasalar daha sakin bir havanın hakimiyetine girdi
SADELEŞTİRME POLİTİKASI NE GETİRECEK?
Merkez Bankası hafta başında aldığı sadeleştirme kararıyla 1,5 yıllık aradan sonra 1 Haziran’dan itibaren bir haftalık repo faizi yani “politika faizi” kullanılacak. Son dönemlerde kullanılan Geç Likidite Penceresi için kullanılan yüzde 16,50 faiz oranı da politika faizi oranı olarak kabul edilecek.
Sadeleşme politikası sonrasında piyasanın tekrardan bir haftalık repo faizi yani “politika faizi” ile fonlanacak olması küresel gelişmeler ve jeopolitik riskler karşısında Merkez Bankası’nın daha aktif bir pozisyona kavuşmasını sağlayacaktır.
Bu kapsamda Merkez Bankası birinci görevi olan fiyat istikrarını sağlama konusunda elindeki araçları daha sade bir para politikası için kullanacak ve bu durum fiyat ve finansal istikrarı da besleyecektir.
Merkez Bankası’nın etkin para politikasıyla ekonomi aktörlerine yön verecek olması nedeniyle Merkez Bankası’nın ekonomi yönetiminde kendini daha görünür hale getirmesi özellikle de yabancı yatırımcılar için önemli bir mesaj olacaktır.
Piyasalardaki oynaklığın azalması, ekonomi yönetiminde yapısal reformlara odaklanmayı hızlandıracaktır.
Başbakan Yardımcısı Şimşek ve MB Başkanı Çetinkaya’nın Londra ziyaretleri kapsamında yatırımcılarla gerçekleştirilen görüşmelerde özellikle sadeleştirme ve güven olgusu üzerinde hassas bir şekilde durmaları ve bunun ilk olumlu tepkilerinin de Türk Lirasının dolar karşısında güçlenmesinden net bir şekilde anlaşıldığını vurgulamak gerek.
İSO 500 AÇIKLANDI
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nu açıkladı. Açıklanan araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’nin en büyük 5 firmasında ilk sırayı Tüpraş alırken sonraki 4 firma ise otomotiv sektöründen oldu. En fazla ihracat yapan firmalardan dördü yine otomotiv sektöründeki firmalardan oluşurken diğer firma ise Tüpraş oldu.
Türkiye’nin en büyük sanayi firmaları arasında otomotiv firmalarının ilk sıralarda yer alması Türkiye’nin bu sektörde neden olması gerektiğini de açıklıyor açıkçası.
Bu araştırmada öne çıkan bir diğer önemli konu da sanayi firmalarının mali yapıları. Son dönemlerde gündemde olan ve Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu olan yüksek faiz ve kur dalgalanmalarının, sanayi sektöründeki firmaların karlılığını ve dolayısıyla sermayelerini olumsuz etkilediği görülmekte.
Sanayi firmalarının, 2017 yılında sağladıkları 70 milyar TL’lik faaliyet karının yarısına yakınını yani 35 milyar TL’sini finansman giderine ayırmak zorunda kalması düşündürücü.
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın “Geçen yıl daha uygun mali koşulları yaratma başarısını gösteren sanayiciler, maalesef finansman cenderesinden hala kurtulamadı. Son yıllardaki en iyi senesinde bile sanayicilerimiz, faaliyet karının yarısını finansman gideri olarak kaybetmeye devam etmiştir” sözleri, sanayicilerin finansman sorunuyla mücadelesi dikkat çeken önemli bir husus.
Dolayısıyla yeni dönemde sanayi dönüşümünde üzerinde odaklanmamız gereken esas sorun da “finansman cenderesi” olacaktır.