15 Temmuz’un hemen sonrasında Türkiye ekonomisinde yaşanan toparlanmaya rağmen uluslararası kuruluşlardan ülke ekonomisine yönelik olumlu bir revizyonu ne yazık ki göremedik. O süreçte özellikle kredi derecelendirme kuruluşların öncülüğünde Türkiye ekonomisine adeta bir karalama kampanyası yapıldı.
Ancak ne var ki, ülke ekonomisindeki olumlu seyir, kurum ve kuruluşların da tavırlarında değişikliğe zorladı. Bunu da IMF’nin son Türkiye raporunda açıkça görüyoruz.
“Sürdürülebilir Büyümeyi Amaçlamak” başlığıyla yayımladığı son raporunda IMF, Türkiye’ye yönelik 2017 yılı büyüme tahminini yüzde 2,5’ten yüzde 5,1’e yükseltti. En büyük pozitif revizyonu Türkiye’yeyapan IMF, buna sebep olarak ise birinci çeyrekteki üretim, ihracattaki toparlanma, Kredi Garanti Fonu teminatları ve genişlemeci mali duruşun etkisini gösterdi.
Beklentileri aşan bir tahmin yükseltme ile IMF aslında uluslararası piyasalara da önemli bir mesaj vermiş oldu. Dünyanın en büyük 17. ekonomisi olan Türkiye’nin ekonomisi yoluna kararlılıkla devam ettiği mesajıydı bu.
Bu kuruluşların gelişmekte olan ülkelere karşı kalıplaşmış bir önyargıları var. Türkiye önyargılarını kırmada önemli bir rol model. Yeni dönemde Türkiye’nin göstermiş olduğu performansa kayıtsız kalamayan bu kurumlar, gelişmekte olan ülkelere de artık adil davranış özelliğini kazanmalılar.
Raporda ayrıca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler adına da ayrı ayrı revizyon tahminleri yapıldı. Gelişmiş ülkelere yönelik büyüme beklenti revizyonu 2017 yılı için yüzde 2,2’ye çıkarıldı. Bu listede en yüksek revizyonun Kanada için yapıldığını görüyoruz.
Gelişmekte olan ekonomilere yönelik revizyona baktığımızda ise bu yılki büyüme beklentisi yüzde 4,6’da sabit. Gelişmekte olan ülkeler içerisinde büyüme beklentileri yukarı yönlü revize edilen ülkeler arasında Türkiye’nin yanında Rusya, Brezilya ve Çin var. Bunun yanında Hindistan ve Güney Afrika’ya ilişkin yapılan revizyon ise aşağı yönlü.
Küresel büyüme beklentilerin de revize edildi raporda. Yüzde 3,7 olarak revize edilen küresel büyüme tahmininde IMF ayrıca küresel ekonomi adına risklere de vurgu yaptı. Bu risklerin bizi de ilgilendirdiğini düşündüğüm için risklere kısaca değinmekte yarar görüyorum.
Dünya ekonomisinde yaşanan gelişmelerde orta vadede birçok ülkenin aşağı yönlü risklerle karşı karşıya kalabileceği, gelişmiş ülkelerde devam eden düşük enflasyon ve yaşlanan nüfus, finansal sorunlar ve beklenenden hızlı sıkılaşan küresel finansal şartlar, raporda bahsi geçen riskler olarak karşımıza çıkıyor.
Uzun vadede etkisini göstermesi beklenen bu risklere karşı raporda gelişmekte olan ülkelerin kamu maliyesini sağlamlaştırması, altyapı yatırımlarına önem vermesi ve kurumsal kapasitelerini güçlendirmesi öneriliyor.
Ayrıca birçok OECD ülkesinin yaşlanma sorunuyla karşı karşıya kaldığı bir dönemde, Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfusunu uzun vadede büyük bir avantaja çevirebileceğini ve sürdürdüğü mali disiplinle de kendi büyüme ve kalkınma hikayesini yazabilecek güçte olduğunu unutmamak gerek.
EKONOMİDE NOBEL, DAVRANIŞSAL İKTİSAT ALANINA VERİLDİ
Bu hafta IMF’nin raporunun yanı sıra Nobel ekonomi ödülü de başlıca gündem maddelerinden birisiydi. Ekonomideki kararların ve uygulamaların bireysel özelliklerden bağımsız olamayacağını ileri süren Robert Thaler, 2017 yılı Nobel ekonomi ödülüne layık görüldü. Ekonominin yalnızca rakamlardan ibaret olmadığına vurgu yapan Thaler, aslında iktisada giriş derslerinin vazgeçilmez ifadelerinden birisi olan ‘bireyin ekonomik tercihlerinin rasyonel olduğu’ sorusunu da tekrar gündeme getirmiş oldu.
Bu çalışmanın bizlere hatırlattığı asıl şey iktisadın yalnızca sayılardan oluşmadığı ve ekonomik göstergelerin oluşmasında duyguların da bir değişken olduğu gerçeği. İnsan psikolojisini etkileyen dış etmenler sonucunda verdiğimiz tüketim davranışları, bize ekonominin merkezinde sayılardan ziyade insan kararlarının olduğunu göstermekte.
Bu konuya verilebilecek en iyi örnek ise Türkiye’deki tasarruf oranları. Cebimizde olanın üzerinde tüketim yaptığımızdan tasarruf oranları da düşük geliyor. Nobel’e layık görülen bu çalışma bize harcamalarımızda rasyonel olup olmama noktasında bir fikir verebilir belki.