Yeni dönemde üzerinde en çok konuşulacak konulardan biri olan faiz konusu, gerek düşük faiz uygulamaları gerekse faize alternatif yeni araçların geliştirilmesiyle önümüzdeki süreçte gündemde oldukça geniş bir yer tutacaktır.
Yüksek faizin hem ekonomik büyüme için bir tehdit oluşturması hem de kredi derecelendirme kuruluşları ve finans kuruşlarının faizlerin artırılması için kurlardaki hareketliliği bir sopa olarak kullanması, faiz konusu üzerinde ciddiyetle durulması gerektiğini her geçen gün zorunlu hale getiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı seçim manifestosunda “ Ahdim olsun ki; faizler, enflasyon ve cari açık düşecek” vurgusu başta da faiz konusunda yeni bir yol haritasının belirleneceğine işaret ediyor. Olması da gerekiyor açıkçası.
Tam da bu noktada faiz oranlarını düşürecek yeni çalışmalar ve faize alternatif yeni finansal araçların geliştirilmesi elzem gözüküyor. Bu nedenle, Türkiye’nin artık mevcut finansal sistem, bu sistemde kullanılan sığ finansal araçlar ve başta da yüksek faizlerle yürümesi zor.
FAİZE ALTERNATİF ARAÇLAR NELER OLMALI?
Yeni dönemde bankaların verdiği faiz, stopaj vergisi ve karşılıkların etkisini azaltan hatta sıfırlayan alternatif bir sisteme gerek duyulduğu gayet açık.
Faize alternatif olarak Mudarebe (taraflardan birinin sermaye diğerinin emek koyarak gerçekleştirdikleri ortaklık akdi) ve Muşaraka ( taraflardan her ikisinin de sermayeye ya da hem sermaye hem emeğe katıldığı ortaklık akdi) alanlarının genişletilmesi için neler yapılması gerektiği hususunda yeni çalışmalara ihtiyaç olduğu gayet açık.
Bugün katılım bankalarının bankacılık sistem içerisindeki payı yüzde 5 civarında. Dolayısıyla katılım bankalarının toplam bankacılık içerisindeki payının artırılması yalnız kamu ile değil özel sektörün katılım bankacılığına girmesi ve katılım bankacılığının toplam payının artırılması da çok ama çok önemli.
Mevcut haliyle katılım bankalarının fon kullandırmalarının büyük kısmı Murabaha yani vadeli satış şeklinde. Dolayısıyla bu kaynakların özellikle yatırım alanına kullandırılması bizim gibi tasarrufu az olan ve bu yüzden yüksek faiz ödeyen ülkeler için hayati derecede önem taşıyor.
Türkiye’de katılım bankalarının bireysel emeklilik fonlarının artırılması, İslami finansın büyümesi ve bu sisteme kaynak sağlanabilmesi için uluslararası geçerliliği olan İslami finans ürün standartlarının oluşturulması çok önemli.
Çünkü İstanbul alternatif İslami Finans Merkezi olacaksa başta yatırımcılar için alternatif enstrümanlar sağlamalıdır. Londra’da New York’ta ne varsa İstanbul’da da onlar olmalı ve hatta İstanbul’da daha farklı araçlar sunulmalıdır.
En önemlisi de bunu gerçekleştirecek kurum ve kuruluşların oluşturulması için hukuki alt yapının oluşum süreci hızlandırılmalıdır.
SEÇİM SÜRECİNDE SİYASİ PARTİLERİN EKONOMİK VAATLERİ
24 Haziran seçimleri yaklaşırken siyasi partilerin de seçim vaatleri ortaya çıkmaya başladı. AK Parti seçim manifestosunda seçim beyannamesinin genel çerçevesini belirledi.
Bu manifestoda hem vaatleri hem de bu vaatlerin kaynağını görüyoruz. Yani harcamaların yanında bu harcamaların kaynağını yani üretimi de baz alan vaatlerin olduğu dikkat çekiyor.
Ayrıca, Türkiye’nin orta gelirli ekonomiler grubundan yüksek gelirli ekonomiler grubuna yükselmesi, stratejik ürünlerin üretilmesi, mal ithalatında ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için başlatılan sürecin hızlandırılması ve yüksek teknolojik ürünler üretme konularına odaklanılması zorunlu bir durum olarak dile getiriliyor.
Bu aslında yeni dönemde AK Parti’nin ekonomide yol haritasını da bizlere gösteriyor. Yeni dönemde yeni bir başarı hikayesinin ekonomide ülkeyi kişi başı gelirde sınıf değiştirecek alanlara odaklanma ile gerçekleşeceği oldukça açık.
Diğer siyasi partilere bakıldığında geçmiş siyasi alışkanlıkların devam ettiği ve dolayısıyla öne çıkan temel odak noktalarının var olan kaynakları tüketme, popülizm ve sınırı olmayan vaatlerden oluşturduğu görülmekte.
Türkiye’nin bulunduğu orta gelir grubundan çıkıp yüksek gelirli ekonomiler içerisinde yer alması için neler vaat ettiklerini ise açıkçası bilmiyoruz.