2008 yılında meydana gelen küresel ekonomik krizin etkisiyle, dünya ekonomisinde başta da gelişmiş ülkelerde ve bu ülkelerin söz sahibi olduğu mevcut uluslararası ekonomi kurumlarında başlayan kırılma ve bu kurumlara karşı sorgulamalar devam ediyor.
Peki gelişmekte olan ülkelerde ve bu ülkelerin dünya ekonomisinde kontrolü elinde bulundurmak için kullandıkları uluslararası kurum ve kuruluşlarda bugüne kadar nasıl bir değişim oldu ve oluyor?
2008 YILINDAN SONRA NELER OLDU?
2008 yılından önce ülke maliye bakanlarının katılımıyla gerçekleşen G20 zirveleri, 2008 sonrası artık devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla gerçekleşiyor.
G20 zirvelerinin yalnız gelişmiş ülkelerin temsil edildiği zirve olmaktan çıkıp bu inisiyatifte gelişmekte olan ülkelerin de olması, G20’yi artık dünya ekonomisinin hatta siyasi konuların da konuşulduğu bir platform haline getirdi.
Her ne kadar G20 zirvesinde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olsa da, bugün yalnız gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu yeni platformların hızlandığı bir döneme de girildi. En son zirvesini gerçekleştiren BRICS ülkeleri zirvesi de bunlardan bir tanesi.
BRICS ülkeleri dünya nüfusunun yaklaşık yarısını ve ekonominin yüzde 25’ni temsil ediyor. Türkiye gibi ülkelerin de katılma olasılığı ile daha büyük platform belki de birlik olma potansiyeli var. Bu da dünya ekonomisinde çok kutuplu bir döneme girilmiş olduğunun göstergesi.
BRICS ülkelerinin başta inisiyatif olarak ve sonrasında kurdukları kalkınma bankası ile Dünya Bankası ve diğer uluslararası kurumlara alternatif oluşturma potansiyeli çok yüksek.
Diğer tarafta, dünyanın en büyük ekonomisine sahip gelişmiş 7 ülkeden oluşan G7 Grubu, hem ülkelerin sorgulandığı hem de kendi aralarında bile anlaşmazlıkların üst seviyelere vardığı inisiyatifler haline gelmiş durumda. ABD tarafından başlatılan ticaret savaşları bunun açık bir göstergesi.
IMF ve Dünya Bankası gelişmekte olan ülkelerin kurum ve kuruluşlarıdır. Çünkü Dünya Bankası’nın başkanı ABD’lidir, IMF’in başkanı ise Avrupalıdır. Dünya Bankası ve IMF ile ilgili gelişmekte olan ülkelerin algısının kötü olması ve yeni kurumlara duyulan ihtiyaç, bu kurumların yeniden yapılandırılmasını zorunlu hale getiriyor.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının artık gelişmekte olan ülkeler için birer tehdit kurumları haline gelmeleri nedeniyle alternatif oluşturma konusunda artan çabalar yeni kurumların ortaya çıkmasını hızlandırdı.
Ekonomideki güç dengesinin gelişmekte olan ülkelere taşınması, yeni ticaret güzergahlarının oluşmasına ve buna uygun yeni kara ve deniz ulaşım rotasını gündeme getirdi. Tarihi ipek yolu ile artık Çin’den başlayan demiryolu Londra’ya uzanıyor. Yani ekonominin yönü batıya değil doğuya döndü.
Enerji kaynaklarının sahipleri yine doğu ülkelerinde. Doğu – Batı arasında yer alan Türkiye enerjide ticaret merkezi olmak için başlattığı yeni büyük enerji projeleri ile bu konumuna hızla ilerliyor.
Çin gibi gelişmekte olan ülkelerden alınan krediler, bildiğimiz kredi kaynaklarına alternatif ülkeler ve kurumların oluşması, küresel finans denkleminin değiştiğini gösteriyor ve bu durum yeni bir denklem kurulmasını hızlandırıyor.
Kısacası, ekonomide artık ABD ve AB’nin öncülüğündeki tek kutuplu dünya yok. Yeni kutup veya kutuplar hızla ortaya çıkmaya devam ediyor.
TÜRKİYE ÇOK KUTUPLU EKONOMİK DÜZENE HAZIR MI?
Türkiye’nin son yıllarda ekonomide gösterdiği performans ve ekonomik büyüklüğü ile dünyanın en yüksek GSYH’sine sahip G20 ülkeleri içinde yer alması önemli.
Diğer taraftan, Türkiye’nin mevcut ekonomik düzenin değişmesi ve başta da gelişmekte olan ülkeler arasında yeni işbirlikleri ve yerli paraların kullanılması gerektiği konusundaki söylemi ve bu çabalara ilham veren çıkışları sebebiyle bu döneme hazır ülkelerden birisi.
Ayrıca, Türkiye’nin son dönemlerde dünyanın yeni ekonomi kutuplarını oluşturan ülkeler ile enerji alanında gerçekleştirdiği büyük projeler ve ekonomide yeni bir ticaret yolunu açacak ipek yolunda sahip olduğu kilit rol, yeni ekonomi düzeninin de ana aktörlerinden biri olmaya aday olduğuna işaret ediyor.